The Martian - Marslı ne kadar bilim ne kadar kurgu?
Marslı, TeknoSeyir takipçilerinin çok iyi bildiği bir kitap. Kitaptan uyarlanan film ise geçtiğimiz hafta vizyona girdi. Biz de filmi izleyip hem kitapla kıyaslayacağız hem de bilimsel tutarlılığını değerlendireceğiz.
Ooo film incelemesi ne kadar güzell!! 🙂 Ne zamandır yoktu.
Bu arada @hkellecioglu kapakta yakıyor 😛
kapak efsane olmuş 🙂 Bir de spoiler var mı?
Var.
daha izleyemedim filmi, haftasonu izlerim artık videoyu 🙁
Survivor'ı, Mars'tayız ayağına çekmişler...Biraz daha fazla para harcayarak... İzle video'yu bir şey olmaz,şaka..@frt
@gamsizm Videonun altında (Teknoseyir'de ve Youtube'da) "Spoiler" uyarısı yapmanız iyi olur diye düşünüyorum.
Videonun içinde yaptık zaten. Ona rağmen izleyecek biri olacağını sanmam.
Videonun içinde net bir şekilde belirtilmiş zaten. Şahsen bu videoyu filmi izlemeden önce görmüş olsaydım hiç izlemeye başlamazdım çünkü başlık bile spoiler diye bağırıyor. "Marslı ne kadar bilim ne kadar kurgu?" Yani hiç spoiler vermeden bu başlığın incelenebilmesi mümkün mü Allah aşkına? 😀
@frt
Mona Lisa yeniden yapilmis gibi sanki 😀
İlk defa çok merak ettiğim bir videoyu gönlüm el vermeyerek spoiler uyarısından sonra kapattım.
+1
yesssss
abi seviyorum sizi.. işte böyle şeylere de ihtiyacımız var. 🙂
Tekonoseyir'de film incelemesini ilk defa görüyorum. Güzel olmuş 🙂
Ben filmden çıkarken izlemesem de olurmuş dedim. Sırf bu ince eksik noktalar için.
ben kitabı bitirdim bugün. akşamına bu videonun gelmesi güzel oldu.. kitabın her sayfasında filmi izleme isteğim gittikçe azaldı. kitap doyurdu beni şahsen ama görsellik için yine de gideceğim filme. acele etmiyorum ama 😀
Hamdi beyin ciddi birikimi var bu tip konularda yorumlarını dinlemek çok güzel oldu filme gelirsek ben pek tutmadım çok basit geçilmiş coğu şey klasik americak propagandası yapılmış kitaplar her zaman filmlerden daha doyurucu oluyor.
Tebrikler.. harika bir program olmuş.. 🙂
Bence spoiler içermiyor, hikayeden bahsetmedim ama yine de okuyacakları uyarayım, spoiler olarak algılanabilir.
Henüz kitabı okumamış ama filmi izlemek isteyenlere kitabı okumalarını şiddetle tavsiye ederim. Kaptırırsanız 1 haftada bitirebilirsiniz ki kitap zaten sizi içine çekiyor. Filmi tek başına izlerseniz sıradan bir film gibi gelecektir çünkü kitabın yüzde 50-60'ı atlanmış. Kitaba daha uygun bir film çekebilmeleri için en az 1.5 saat daha uzatmaları gerekirdi filmi.
Bütün bunlara rağmen, özellikle kitabı okumuş olanlar için, o görselliği görmek keyif verici. 3D için zorlamaya gerek yok, filme kattığı pek bir şey yok. Kitapta çok fazla karakter olduğu, bunlar kitapta bile fazla derinleştirilmediği için filmde de karakterlerde bir derinlik görmek mümkün değil. Filmde ana karakter Mark Watney'nin bile içi oldukça boş.
İncelemede duygusallık denmişken, filmde sürekli Mars ve Dünya arasında hızlı geçişler olduğundan Watney ve içinde bulunduğu durum ile bir bağ kurmak pek mümkün değil. Kitabı okurken, her ne kadar pek çok karakter derinleştirilmese de, Watney başta olmak üzere Ares 3 görevindeki astronotlar ve Nasa'daki üst düzey yetkililer ile bir bağ oluşuyor. Kitabı okurken gözlerimin dolduğu, duygulandığım bir kaç yer olmuştu, filmde o etkiyi hissedemedim.
***flm hakkında değil video hakkında spoiler***
***flm hakkında değil video hakkında spoiler***
***flm hakkında değil video hakkında spoiler***
"Ketçap lazım" güldüm 😀
15:18
kitabini LP haftalik gundemde bahsettiginde ogrenip aldim. 2 yada 3 aksamimi aldi okumam cok guzel bir kitapti. Ingilizcesini okudum ben daha guzel. Bir de olayin diger bir baska guzelligi ise hikayede gecen proje NASA'ya gercekten bir muhendisi tarafindan teklif edilmis ve neredeyse birebir ayni arac isimleri vs kullaniliyor.
Filme gelirsek, bu benim icin nadir bir kitabini okudugum film deyenimiydi. Kesinlikle kitabi okuyun once. Kitabin size yasattigi heyecani film kesinlikle yasatmiyor. Filmde bazi yerleri o kadar cabuk geciyor ki kitapda karakterin yasadiklarini hissetiklerini anlamaniz mumkun degil. Birazcik da aksiyon havasinda geciyor film. Ha ama kitaba sagdik kalinmis mi derseniz, bir kac yer haric evet. O bir kac yer de zaman kisitliligindan mecburen degistirmisler.
Yani kisacasi kitap daha bir nerd isi bize gore, daha cok hesap kitap var detay var. Filmde cok uzamasin diye biraz kisaltilmis haliyle.
Muhtesem muhabbet olmus. Benzer videolara devam lutfen!
Teknoseyirde yayınlanan videolar içinde en kötü top 10 yapılsa zirveyi zorlayacak gereksizlikte bir video olmuş. Bunun gibi videolar yerine enerjinizi aylardır tek bir içerik koymadığınız tozlu raflar bölümü için kullansanız daha iyi olur. Birde bu tozlu raflar bölümü niye bir kişinin üzerinden gidiyor onu anlamakta zorluk çekiyorum.
Bu videonun bir benzeri DonanımHaber dede var
Video güzel olmuş amaç muhabbet daha çok... 15 günde 1 video bekliyoruz... Konu : uzay, bilimkurgu, robot, bilişim, internet, teknoloji firmaları veya kişileri, biyoloji ve fizik, vb...:=)))
Tozlu raflarda haklılık tarafı var @leventp olmadan da tadı çıkmaz... ( Dinazor şart gözlerdeki heyacan olmaz... ) Cihazı edinip anlatmak istiyorlar bu süreyi uzatıyor. Bizde yeterli ilgi olmadığını düşünüp sürekli erteliyorlar. Düşünün telefon olunca 10000 den fazla izlemeye ulaşıyor. Tozlu raflar bilemedin 1000-2000 kişi...:=(((
ben oldukça beğendim videoyu. sanırım bu videoyu beğenmemek ilgi alanı darlığı ve kültürel donanım eksikliğinden kaynaklanıyor. tozlu raflar çok çabuk kısırlaşacak bir bölümdü zaten. bilgisayar ve elektronik dünyasındaki önemli ürünler ve dönüm noktaları 1 buçuk yıl içinde hızlıca tüketildi. geriye amiga kaldı, playstation ve diğer sega ve nintendo konsollar incelenebilir yada bilgisayarda oyun tarihi belki ele alınabilir. bence burada hata teknoseyirin her hafta yada 15 günde bu konuları harcaması oldu
Filmi izledikten 2 gün sonra sıcağı sıcağına bu videonun gelişi şahane oldu. Sohbeti çok sevdim. @hkellecioglu'nun uzay merakını öğrenmiştik ama bu sohbetteki iştahıyla daha da bir belli oldu. Filmi izlemeseydim kesin izlemeyip sonraya bırakırdım, onu da ekleyeyim.
Bir eklemede filmle ilgili; marsa gitmeye niyetlenirseniz koli bandı ve naylon brandasız yola çıkmayın.
Çok saçma mantık dışı Evrim sahte
Honda spacy var ileride 🙂
Gravity dışında 3D olması gereken film görmedim. O filmde çok fark etmişti.
Silo'nun kitabı iyi olsa da Marslı kadar sürükleyici değil. Metro 2033 benzeri geldi bana.
Metro 2033 bana göre sıkıntıları olan bir kitap. Rusça istasyon isimleri tamamen sıkıntı. İstasyon haritası da buldum ama bir türlü nereden nereye gittiklerini kafamda kurgulayamıyorum bu da ayrı sıkıntı. Ve evet, kitabın başları daha sıkıcı, ilerleyen kısımlarda değişik olaylar gelişmeye başlıyor. Ben de şu an %67'deyim kitapta (e-kitap olarak işyerinde okuyorum), o yüzden keskin yorum yapamayacağım ama biraz devam etmeni önerebilirim, belki daha fazla sarar.
Herşey güzel de, resimdeki posterde İngilizce'de kırılan pottan bahsetmeden geçemeyeceğim. "Bring me home" yerine "Take me home" olması gerekiyor. "Bring me home(Beni eve getirin)" devrik olmuş. 3. şahıstan bahsederken "onu eve getirin" diyebilirsiniz fakat kendinizden bahsederken "beni eve getirin" diyemezsiniz, dersiniz ama pek doğru olmaz. 🙂 @hkellecioglu
İşin esprisi olduğu için herhalde bring değişmiyor. Filmin uygulaması yapıyor bunu. Marsta kalıp eve dönmek istemek gramerde bile istisna yaratır diye düşünmüş olabilirler
If your friend is also your flatmate or your neighbour, "bring me home" is correct because your friend doesn't have to go any further. If your friend lives elsewhere, you'd say "take me home".
Alıntısındaki gibi bence bring me home doğru.
Dediğin örneğe göre yanlış @jpage. Tabii Hudson'ın da evi marsta değilse. 😀
Aynı yerde yaşadığınız kişiye BRING farklı yerde yaşadığınız kişiye "TAKE" fillini kullanırsınız. Filme göre düşünürsek; Matt Demon herkesle aynı yerde yaşıyor, yani "DÜNYADA" bu yüzden, aynı yerde yaşadığınız kişilere seslenirken, "BRING HIM / HER HOME" dersiniz. Yani filme ait bir gönderme; "O BİZİM MAHALLEDEN BİRİ"
U got schooled by @jpage 😉
@biggestlier "BRING HIM / HER HOME" derken 3. şahıstan bahsedildiği için bir problem yok zaten. "BRING ME HOME" denildiği zaman kafa karışıyor.
@jpage Mars durumu gramerde bir istisna yaratmış olabilir fakat sizin verdiğiniz örnekte bana pek tutarlı gelmedi. Hali hazırda ben olmaz, böyle bir cümle olamaz demedim; pek doğru olmaz dedim çünkü gramere pek uymuyor.
@senhkn aslına bakarsan @jpage tarafından değil de, arkadaşın yaptığı alıntıyı 9 Şubat 2010'da asıl paylaşan "mangoman" isimli üye tarafından eğitime tabi tutulduk diyelim. http://forum.wordreference.com/threads/bring-me-home-vs-take-me-home.1695924/
Yalnız bu yorumun hemen altında JulianStuart isimli üyeninde oldukça mantıklı bir gözlemi söz konusu:
"I'm not sure I agree with mangoman - there are shades in the explanation that derive from a distinction between bring and take not followed by a large fraction of speakers (at least in the US) that I don't think explain the initial observation. I think the answer to that comes from the large group of speakers eschewing "take" (probably on account of its meaning of dispossess) who will likely still use "Take me home" as an expression because it became entrenched before the bring/take distinction evaporated to leave bring as the word for most, if not all, situations for that group.
I personally use the "bring=come", "take=go" convention, learnt in the UK but persevered with in the US but King's question is specifically about the unusual prevalence of take in the home expression."
Aslında olayın özü şu: Okuduğum kadarı ile bu tartışan arkadaşların biri Edinburgh UK'dan diğeri ise önce UK'da da bulunmuş Amerikalı bir arkadaş. Yani ana dili İngilizce olan bu 2 arkadaş dahi bu konuda fikir ayrılığına düşebiliyor ise eğer bizlerin düşmesi de oldukça normal.
Afişte "Him" yazıyor (3. şahıs) "Me" olarak değiştirildiğinde (1. şahıs), Bring kısmının aynen kalması ise işin esprisi çünkü öteki türlü filmin sloganı oldukça farklılaşırdı. Bu durum "Bring me home" cümlesinin gramere uygun olduğunu kanıtlamaz Ayrıca bu durumda koca bir "Mars" değişkeni söz konusu ve dolayısıyla istisnaya da yer verilmiş olabilir.
@urza sen bari deme gözünü seveyim. Daha önceki yorumlarını okuduğunda ingilizcenin çok iyi olduğunu gördüm. Senin kadar bilen biri bu konuda nasıl olmaz der? Yapma gözün sevem 🙁
Ayrıca DROP desen bile olur ama seni eve götüren kişi artık helikopterden mi atar, arabada giderken kapıdan mı atar o zaman bilemem 🙂
Hem "fucking take me to fucking home mother fucker" desen daha iyi mi olur ne.... (şakaydı 🙂 )
@biggestlier olmaz demiyorum ki yahu, gramere pek uygun gelmiyor diyorum bunu da neden diyorum? 7/24 UK ve Kanada'dan arkadaşlar ile sesli sohbetteyiz, "Bring him/her home" çok duydum fakat "Bring me home" hiç duymadım inanır mısın? Ben ingilizcemi bu sohbetlere borçluyum zaten. Herhangi bir eğitim almadım fakat "beni eve getir" ne bileyim, kulağa pek doğru gelmiyor. Akşama İskoçyalı gelsin ilk işim bunu sormak olacak, bakalım o ne diyecek. 😀 Benle misin değil misin İskoçyalı? 😀
İşin esprisi bir yana, hiçbir dilin birbirine tam çevirisi olmaz, en yakın çevirisi olur. Hele ingilizce gibi gramer, dil ailesi, dilin doğduğu kültürel ve coğrafi farklılık varsa.
Bu bir kalıp gibi, devrik değil bilakis nüktedan bir vurgusu vardır.
Birebir çeviri yaparsak olmaz ;WHAT IS WRONG WITH YOU örneğin. Birebir çevirirsek saçma sapan birşey çıkar ortaya.
Bring me home cümlesi de böyle birşey..
Yada "hey pis zenci, lanet olası koca ve kara kıçını kaldır da beni eve götür meeen" diye çeviren bile var....
@urza Abi bosverin ecnebi grammerini tartismaya ya 🙂
@biggestlier @jpage tartışmadan ziyade bu tür sohbetlerden oldukça zevk alırım. Hele ki sizler gibi olaylara kutuplaşma mizacında değil de latife boyutunda yaklaşan güzel insanlar oldukça. Forum kültüründe çokça yaşanırdı bu durum, neyse ki bu site o kültürden arınmış bir site. Bu konu açılınca aklıma yeni bir #TeknoGeyik başlığı geldi ve benimde küçüklüğümden bu yana gelen İngilizce boğuşmasını anlatan bir yazı hazırlamaya başladım. Önümüzdeki günlerde de #TeknoGeyik tagı altında paylaşmayı düşünüyorum. Şu ana kadar eğlenceli bir yazı oldu, vaktiniz olursa sizlerin de bir göz atmasını isterim.
Olursa bi katkımız ne mutlu @urza
Yüz binlerce yıldır dünya gezegeninde yaşamak üzere evrimleşmiş insan bedeninin mars gezegenine uyum sağlaması kim bilir ne kadar sürecek.. İlginç bir film. Sinemada izlemeyi düşünüyorum. Çok keyifli bir inceleme olmuş. Uzay teknolojisi hakkında da ilginç bilgiler öğrenmiş olduk. İnceleme için teşekkürler.
Peki neden Mars... Ulaşılabilir tek gezegen mi? Ay'a veya Venüs'e gitsek... Bunuda tartışmak lazım...:=)))
@kadirg1976; Ay'ı zaten gidilebilir olarak görüyorlar. Amaç daha uzağa gidebilmek.
güneş sisteminde dünyaya en yakın koşulları sağlayabilen yer Venüs.
-1g yerçekimi
-ideal sıcaklık
-kalın bir atmosferin sağadığı koruma
tabi yüzeydeki cehennem değil. yüzeyden 50 km yukarısında boşlukta süzülen şehirlerden bahsediyorum.
Mars ise bence daha sıkıntılı.
-dünyanın 3'te biri oranında yerçekiminin bünyede yaratacağı uzun vadeli sonuçlar ne olur tam olarak bilinmiyor.
-marsta atmosfer var ama çok ince. everestin tepesindekinden bile daha az hava var. öyle sadece oksijen tüpümü yanıma alayım da bir gezintiye çıkayım diyemezsiniz. illa basınçlı elbiseyle gezilecek.
-kozmik ışınlar sorun oluşturuyor. marsa gidilirse yeraltında yaşamak gerekir. ben dünyada yeraltında yaşayan bir halk bilmiyorum.
Bence muhteşem bir video olmuş.
Sitede, bazı arkadaşlar pür teknik konuların ele alınmasını istemiş. Arkadaşlar Teknoseyir bir holding kuruluşu değil. Donanımsal alana yönelmek için gerekli olan ürünler, görsel-işitsel materyaller, test edilme aşaması, değerlendirme süreci, sunum vs bunların hepsi parasal imkanla alakalı şeyler. Ücretsiz olan görsel içerik sunumu ancak bir aşamaya kadar doyurucu olabilir. Bence Teknoseyir, bu alanda Türkiye'deki en başarılı oluşum. Adamlar içerik zenginleştirmek için ellerinden geleni yapıyor. Ellerine geçen tüm ürünleri incelemek durumunda kalıyorlar. Diğer türlü bir ayrıma gidilse haftada 2-3 video yayınlamak zorunda kalırlar ki bu duruma da millet isyan eder. Şurada tek bir videonun yayına girme zamanı gecikti diye bir sürü insan çıngar çıkartıyor.
Ayrıca şunu da eklemek gerekir. Farklı konuların ele alınması insanın bir çok farklı konuda fikir sahibi olmasına yarıyor. Açıkçası bu katkı, sitenin en büyük avantajı. Sadece belli bir grubun isteklerine cevap verecek şekilde bir çalışma planı uygulasalar bu sitenin takipçi sayısı 500 kişiyi aşmaz.
Doğru, bir teknoloji sitesi ve uzay teknolojilerinden bahsedilmesinin de hiç bir sakıncası yok.
@gamsizm @hkellecioglu ikinizden de nefret ediyorum!. Gene benim bütün moralimi bozdunuz. Siz inanıyor musunuz bu ülkede siyaset yapanların ve onlara oy vererek onları başa getiren kitlenin uzay, nasa, mars, evren vs 'nin onlara birşey ifade ettiğini? El oğlu yapar, biz yaptığının kölesi oluruz çünkü uğraştıkları şeyler ateist işidir...
Sonra da bekleyin siz 50 yıllık bir knowhow oluşsun, PEH!
Sen bugün cumaya gidecek misin ondan haber ver gerisi gavur işi?
Marsa neden gitmemiz gerek ben onu anlamadım... Yerleşmek neden? Zengin maden şirketlerine para kazandırmak mı? Peki ABD'li olarak o kazanacak sa benim vergimle neden gidiliyor??? Sordum soruyu... Benim paramla Tayyip Bey saray yaptırmasın diyorsunda benim paramla Marsa neden gidilsin diyorum. Ben 30 yıl sonra yokum...:=))) Gelecek nesilde ben yokum baba ne!!!
Hayırlı cumalar...
olay marsa gitme olayı değil @kadirg1976 ... olay bu bilim ve mühendislik seviyesine erişme olayı. Bu marsa gitmek değilde "zamanda yolculuk" bile olabilirdi. Tartışması ise niye biz değiliz? nedenleri neler?
Mekanda yolculuk tamam zamanda yolculuğu başarabilineceğine inanmıyorum...:=))) Işık hızının geçilmesi durumunda zamanda yolculuk yapılabilir deniyor ancak hep teoride...
mekanda yolculuk örneğini ben kendim yarım aklımla verdim 🙁 (bu kadar bastı kafa ne edelim 🙁 )
Gerçekten, evrim filan hepsi yahudilerin uydurması. Ayrıca Allah bizim Mars'a gitmemizi isteseydi, bizi Mars'da yaratırdı. Dünya'da değil. Lütfen.
Bir hafta ne çabuk geçti. Dinleyelim bakalım neymiş... 🙂
homosapien @biggestlier arkadaşım sen uzay mekiği yaptında biz cumaya gidenler oy verenlermi engel olduk :)))) çok yobazca bir bakış açısı ile islamı öğrenmeden müslümanım diyenler üzerinden yorum yapıyorsun , göktürk uydusuna da bu ülke bu gün sahip oldu ise biz oy verenler sayesinde olmadımı diye soru gelirki; sorunun cevabı iki zıt görüşlü sen ve ben için bile muallakta kalır. herkes işini yapacak bu ülkeye çöpcüde lazım domates ekecek çiftçide, ilgi alanları ise; kişiye göre , kimi futbol sever, kimi bilim kurgu, kimi gerçek bilim makaleleri peşinde koşar , medya denilen canavar önümüze daha çok bilim koyduda bu halkmı istifade etmedi , üniversiteler işletme ve iktisat fakülteleri yerine bilgisayar programcılığı ve robotik teknolojiler bölümü açtıda bizlermi çocuklarımızı yollamıyoruz diye de bir sor kendine tüm suçu cumaya giden insanlara atıp vicdanın rahatlıyorsa senin psikolojin adına sevindim en azından mutlusun , ama asıl soru şu sen şimdi bu konuyla ilgilendinde cumaya gidenlerden farklı olarak nasaya yeni bir projemi sunmayamı hazırlanacaksın , bak ben bu konuyu izledim bilimsel haberlerdende filmlerdende fazlası ile zevk alırım ama şimdi gaza gelip de hadi nasaya bir projede ben hazırlim diye bir kaygım yok ama nasipse cumaya gideceğim 🙂
merhaba @zivergenc
Keşke anlatmak için uzun uzun fırsatım olsada sohbet ederek anlatsam (yazmak uzun sürerdi) uzaya fırlattığımızı söylediğiniz uydunun sadece parasını verdik (paranın nasıl olduğu ayrı bir tartışma konusu) ülke olarak o uydunun ne mikrochip’inş, ne entegresini, ne eeprom’unu, ne de yüksek mühendislik isteyen malzemesini (titanyum alaşımlı, vanadyumlu çelik, makine mühendisi olarak size bunun ne demek olduğunu uzun uzun anlatırım çünkü bu elementleri kullanabilmek için onları işleytecek mühendisliği de sahip olmak gerekli ve bizde o da yok) işlemcisini üretemiyorsunuz.. Uzayla ve orada olabilecek iyi kötü hiçbir senaryo hakkında bilgin olmadığı için yurt dışında yaşayan, çalışan türk ve yabancı bilim adamlarını yazılım için parayla çağırıyorsun. O uyduyu fırlatmak için Amerki’dan “izin” alıyorsun (burada izin esnek bir tabir, uzay herkesin ama uydunun iletişimi ve yörüngesi için anlamında, yani uzun konu). sende olmayan fırlatma üssünden fırlatıyorsun ve hepsi için deli paralar harcıyorsun… Şimdi soruyorum size; kapınızın önünde mercedes var diye onun mühendiliğini siz yapıp, siz mi üretmiş oldunuz yoksa parasını vererek sadece 1 adet mercedes’iniz mi oldu?
Sizin düştüğünüz bu yanılgıya maalesef herkes düşüyor; Helikopter yaptık deniliyor ama bir helikopteri oluşturan elzem parçaların hiçbiri üretilmiyor maalesef bu ülkede (işlemci, entegre, yarı iletkenler, gps alıcı vs vs..) kalan kaporta ve kaba aksamlar. Şimdi bunu da mı biz ürettik? Şunu sorabilirsiniz; Amerika, Almanya, Japon’ya herşeyi kendisi mi üretiyor?, cevap; EVET ama söyle konu maden olunca yapacak birşey yok, satın almak zroundasınız ama o madeni işlemek, onu toprak gibi görüntüden alıp bir ürün haline getirmek önemli olan. işte biz bizde bu yok, ve olmasıda zor. Olması için şimdi başlasak en az 50 yıla ihtiyacımız var.
Din ile arasındaki ilişki yazmaya bile ihtiyaç duymuyorum, eğer din bunları sağlasaydı uzaya müslümanlar giderdi, fizikte matematikte müslümanlar ön sıralarda otururdu, dünyanın kullandığı ilaçları müslümanlar üretirdi, evinizde muhtemelen kullandığınız TV, cep telefonu vs yemen malı olurdu vs..
Yazınızdan ve imla kurallarını kullanmanızdan anladığım kadarı ile siz eğitimli ve kültürlü birisiniz bu yüzden bu kadar yazı size çok şeyi ifade edeceğine eminim…
Bu arada hayırlı cumalar dilerim size 🙂
@biggestlier kardeşim. Konu ne zaman dine ki bu İslam oluyor geldi anlamadım? Batı ilmini endülüse borçlu ise ki buda islam menşeinden gelen çalışma ile kazanılmış ilim ve deneyimse ki bugün kendine müslüman diyenler islama göre yaşamıyorsa ama yine de kendine müslüman diyorsa sıkıntı burada... ( Lan ne cümle kurmuşum öyle ) Çinden gelen ilimden vazgeçtim ( barut, pusula, vb. ) dibindeki eski yunan felsefesini eski yunanca ve aramice öğrenerek derleyen ve çeviren gene bizleriz...
Eski Yunanı ateist bir felsefe öngörüsüyle görenlere cevabım :
Onlar % 70 oranında Tanri varlık kavramını aşmışlar. Çoğunlukta kabul görmüş. Tek mi? Çoğul mu? veya yardımcıları var mı? Bizi yarattı veya üretti ama dünyada bizi unuttumu yoksa sürekli takipte olup görünür-görünmez tarafından kadere karışıyor mu?
Prometeus modundakiler uyansınlar... İsrailiyat temelli geyiklerde kendinizi unutmayınız...:=)))
Lütfen 1000 yıl önceki endülüs ve yunan felsefesinin temellelrini aslında bizden çaldılar avuntusuna döndürmeyelim. Haklısın, kesinlikle haklısın ama bugün bana bir faydası yok.
Onlar bizden,çin'den, şuradan buradan çaldı eyvallah! bugün ben niye onlardan almıyorum, birşeyi icat etmekten geçtim, "yapılan bir şeyi bende yapayım bari" diyen bir halk ve irade yok. Niye ben de cep telefonu yapmıyorum? "onlar dün benden çaldı, bugün bende çalayım ve yapayım" niye yok? Sorduğum bu benim maalesef...
Al sana zehir : Ebû Hüreyre (ra)’den rivâyete göre, Rasûlullah (asm) şöyle buyurdu: “Hikmet, değerli bilgiler müminin yitik malıdır, onu nerede bulursa almaya daha hak sahibidir.” (Tirmizi, İlim 19; İbn Mâce, Zühd 17) deyor...:=)))
Harikasın Kadir vallah billah.... Hepüsü zaten bizimmiş yani....
Süpermiş. Adamlar yıllarını versin, ömrünü versin ama BUNLAR BENİM ÜLEENN, VER BANA BUNLARI VER ULAN VER VER !!!! 🙂
Hadisi anlamamışsınız yaaa ne diyeyim... Araştırmak lazım...:=)))
Vallah billah anladım @kadirg1976 ama sıkıldım bu muhabbeten ve espiri yapmak istedim... Demek onu da becerememişim 🙁
bir film incelemesini bile siyaset-din tartışmasına çevirdiniz ya tebrik ederim sizi.
en çok merak ettiğim ise acaba almanyada; ki hristiyan demokrat parti yönetimde acaba bu tür haberleri okuyupta ; elalem uzayda üs kuruyor bizim millet kiliseye gidiyor diyormu acaba
inan demiyor @zivergenc .
Çünkü biliyorlar, din olgusunun bilim olgusuyla yanyana olmayacağını. En azından o kadarını biliyorlar, bu yüzden de kimse kimseye "sen evrim dedin, yaratılmış demedin" falan gibi laflar etmiyor. Bu gibi takıntıları olamadığı için sizin kullandığınız cümleyi bile kullanmıyorlar,. Zaten o küçük nüans bu cümle; bunu sorduğunuz, sorguladığınız ve eleştirel defansa geçtiğiniz an bilimde hep geri gidersiniz. Olay sadece müslümanlık değil din kanunları ile fizik kanunlarını aynı terazide tartmaya çalışmayı deneyip, bilim hakkında bir bilgiye sahip olmamakla alakalı maalesef. Bu yüzden o toplumlar o teraziyi kullanmıyorlar. Dikkat edin sadece dine düşkün toplumlar kullanıyor bu teraziyi ve putperestin yaptığı cep telefonunu kullanıyorlar, ateistin yaptığı ilacı içiyorlar, Amerika'nın yaptığı uydu ile sevdikleriyle görüşüyorlar....
Biliyorum bu sözler irite edici ama maalesef gerçek...
Kitap süperdi, filme gitmediğin için yarın gidince yorum yazacağım. İlk defa rezerve yapıyorum.
Videonun kapağı efsane olmuş 😀
homosapien @biggestlier olayı ne güzel özetlemişsiniz. çünkü mesleğiniz ve incelikleri gayet iyi bilmek zorundasınız. o halde benimde anlatmak istediğim şudur ki önünüzde sizinde dediğiniz gibi 50 yıl ve daha nice yıllar var bilgileriniz gelecek nesillere aktarmak için . lütfen suçu cumaya gidenlere yada kliselere gidenlere atmak yerine daha çok ama daha çok çalışıp sanayi ve bilimdeki ilerleyişe bir katkı sununuz. bizler millet olarak gururlanmayı gaza gelmeyi severiz sizler yaptığınız vakit, a şu adam bunu üretti ama cumaya gidiyormuydu gitmiyormuydu sorgulamayız, yani ortada bir ilerleyiş varsa emin olun cumaya gidenler engel değil lütfen kişileri yargılamak yerine mensubu olduğunuz bilim insanlarının ülkenin ilerleyişi için neler kattığına yada neler katmadığına odaklanıp bir suçlu aranacaksa o insanlarda aramanızı yada sorgulamanızı dilerdim. aksi takdir teker icat oldu ama ağacı Allah yarattı , tüfek icat oldu ama Allah demiri yukardan indirdi deyip yapılan işi küçümsemek bizi ilerletmez, nihayet birileri ilk türk uydusunu yollamışmı ona bakıp emeğe saygı lazım, helikopteri türkiye montajladı motoru amerikadan geliyor diyen bir mühendisle tekeri adam montajladı ağacı Allah'tan geliyor diyen bir cahil arasında fark yok, Allah ne güzel akıl vermiş adam tekeri buldu deriz , Allah o aklı ona bahşetti deriz, ve nihayetide göktürk uydusu adı geçtiği için diyorum nihayet uydumuz oldu deriz, aradaki farkı sizi incitmeden anlata bildimse ne mutlu bana yoksa verdiğim rahatsızlık için özür dilerim.
@zivergenc öyle bir yarama bastınız ki! naçizane ödüllü bir müdensiim (lütfen böbürlenmek olarak almayın burayı) en son gittiğim iş görüşmesinde (ismi lazım değil büyük bir firma ve devletin nereyse en büyük işlerini alıyorlar) bana aynen "HEŞEY MÜKEMMEL, BİLGİNİZ ZİYEDESİ İLE YETERLİ ama SON OLARAK KİME OY VERDİNİZ" diye sordular...
Bu soru canımı çok acıttı inanın...
Asıl kırıcı olduysam ben özür dilerim sizden.
Kitabı bitirmek üzereyim, filmi de izledikten sonra bu incelemeyi seyretmek için sabırsızlanıyorum. İyi ki varsınız. 🙂
Adam hollywood normlarıyla konuşuyor yani yahudilik ve siyonist sapıtmalar sizler işi yeşilçama çevirdiniz... Ki orada hatırlatırım ( devlet ideolojisinden dolayı içimizdeki yahudi dönmeleri yüzünden ) imam kötü karakterdir...:=))) Genel algıdan dolayı insan etkileniyor. Şimdiki moda Ateistlik... Eskiden erkekler küpe takarak daha fazla kızla yatarım zannediyorlardı şimdi rol-model değişti. Tarkan'ı kimse konuşmuyor artık... Adnan Oktar'ın kedileri daha ön planda... Cem Yılmaz deneyimiyle marsa adam göndermek lazım...:=)))
Darwin göz kuramından sonra evrim teorisinden vazgeçmiştir ama Siyonistler asla. Marx, Rus Kominizmini görse gülerdi herhalde...:=)))
film bana çerezlik geldi
homosapien @biggestlier o duygunuzu çok iyi anlıyorum, yazacaklarım bu form için uygun olmadığı için yazmıyorum. inançları beni zerre kadar ilgilendirmez deyip, kendi inancıma göre Allah pozitif bilim adına bir adım atabilecek her insanın yardımcısı olsun, umutsuz olmayın , bir kapı açılacaktır, zamanını bilemeyiz. insanları olduğu gibi kabul etmek gerekir yoksa 10 larca insan arasında iken kendi yalnızlığımız en büyük düşmanımız olur ve savaşı kaybedenlerden oluruz. sanal ortamda da olsa bir insana en ufak bir umut bir dua olabiliyorsak bir bilgi yada fikir paylaşabiliyorsak , bir akla pozitif şüphe tohumları ekip ordan güzel bir umuda vesile olabiliyorsak ne mutlu bizlere, her başarı öyküsünde nice olumsuzluklar okuyoruz ve nihayetinde ordan bir başarı kapısı açıldığına şahit oluyoruz. dilerim kapılarınız açık olsun. cumanız mübarek olsun.
güzel bir film incelemesi olmuş. @gamsizm @hkellecioglu filmde atlanmış dediğiniz yerler film süresine göre iyi bile verilmiş bende soru işaretleri kalmamıştı. Yapay yerçekimi üreten ( kurgu bilimdeki ) aletlerde birgün gerçek olacaklar merak etmeyin, Örnek vermek gerekirse Star Trek iletişim cihazı, günümüzden biri bile, Cep telefonunun olduğunu ve elinde bile olduğu halde1960'larda nasıl anlatabilirdi sizce. Kimin sözüydü hatırlamıyorum ama "bir kişinin düşündüğü dünya'nın bir yerinde gerçekleşiyordur." bunun gerçekliğini kendim çocukken çok kez test ettim. kendi tasarladığım yada düşündüğüm teknolojilerin bazılarını aileme söyledim bazılarını arkadaşlarıma anlattım fakat bazılarını da sadece defterime notlarını aldım ve çizimlerini yaptığım halde çoğu aynen birileri tarafından gerçekleştirildi. Küçük bir örnek çok çekirdekli işlemci yapısı ben kendi 486DX33 işlemcimi nasıl geliştirebilirim diye düşünürken en kolay yol aynı soket yapısına üretim teknolojisini yarıya indirip iki adet eklemek olarak buldum ve veriyolu hızınıda ikiye katlayınca %90 verimle çok rahat çalışır diye hesaplamıştım yıl 1990 ve ben 11 yaşındayken defterime yazmıştım. kolay gelsin.
Filmi izlemedim ama kitabı okudum, daha doğrusu yarıda bıraktım, edebi açıdan değersiz, duygusu eksik. Bir mühendisin zorlama esprileriyle dolu bol rakamlı bir günlük.
Benim anlamadığım konu şu; madem film süresine sığdırılamıyor neden bölmüyorlar? Yüzüklerin Efendisi, Harry Potter gibi kitaplar 5'er hatta 6'ar bölüme yayılırken, Interstellar, Edge of Tomorrow ve Marslı gibi filmler bölünmüyor. Açıkçası Interstellar ve Edge of Tomorrow'dan doğru düzgün bir şey anlayamadım. Hikayeler hep kopuk kopuk film senaryosunda; bence böyle olacağına uygun bir bölüm sayısı belirlenip öyle çekilebilir. Bunun en ama en güzel örneği Star Wars'tur, ilk üçleme son üçlemeden sonra yapılmasına rağmen hikayeyi çok ama çok güzel anlatmaktadır.
bence ikileme ya da üçleme yapsan da sıkıcı olur bu star wars gibi yüzüklerin efendisi gibi bi hikaye değil bence.. belki tv dizisi falan olsa 8-10 bölüm falan olur ama maliyetler vs. zor işler. sonuç kitap çok iyiydi film eh işte..
Belki, ama romanı okunur yapan şey aslında olan olaylar değil (romanı okumamış olmamama rağmen), en azından tam olarak değil, aksine olaylardaki detaylar. Durum böyle olunca 2.5'saatlik filmler de bu kadar oluyor işte.
Örneğin Edge of Tommorrow; Albay'ımız (Tom Cruise) uzaylıların zamanı geri alma özelliği olduğunun zaten bilindiğini ama kabul ettirilemeyeceğini öğreniyor. Hikaye orada kopuyor işte, çünkü asıl heyecan orada; nasıl kullandılar, nasıl farkedildi vb. Mesela Kod adı Olympus ve Beyaz Saray Düştü filmleri sıradan filmler ama iki filminde giriş sahnesi müthiş çünkü olayların nasıl başladığı orada belli oluyor. Gerisini izlemeseniz bile olur...
2-3 bölüm'e yayıp çevirseler ticari olarak pek bir anlamı olmayacağını kestirecek kadar bu sektörü iyi bildiklerinden hiç bir yapımcının maçası yemez. ama olsa benimde içinde olacağım çok küçük bir kitle zevkle izlerdi, 2. 3. episode'lar dip yapardı 🙂
@paratoner; Belki 3 fazla ama 2 kesinlikle olmalıydı. Neyse artık çok geç, çekilmiş, yayınlanmış ve seyirci toplamış. Geriye kalan sadece tatlı tatlı tartışmak... 🙂
Ticari amaca bağlıyorum. Bilim ve teknik yönü ağır bir üçlemenin maliyet/gişe başarısı ile kolay izlenir/anlaşılır tek bir filmin maliyet/gişe başarısı oranı arasında bir karlılık değerlendirmesi tahmini yapınca sonuç açık.
Yazınız gerçekten garip. Şahsi olarak bazı cümlelerin GAF içerdiğini düşünüyorum. Son cümlemize ise yürekten katılıyorum ;"bilim her zaman vardı, biz onu keşif ediyoruz " cümlesi ama genel olarak Sizin yazdıklarınız (affınıza sığınarak) bana aşağıdaki cümleleri hatırlattı;
1876'da western union şirketinin iç yazışması:
"telefonun ciddi bir haberleşme aracı olarak kullanılmasına engel olacak birçok eksiklikler var. alet bizim açımızdan hiçbir değer ifade etmiyor."
"radyonun geleceği yok" iskoçyalı bir fizik alimi
1895'te kraliyet cemiyeti başkanı, lord kelvin:
"havadan daha ağır bir nesnenin uçması mümkün değildir."
1899'da fransız mareşal ferdinand foch: "uçaklar ilginç oyuncaklardır, fakat askeri açıdan hiçbir değer taşımazlar."
1920'de radyo yatırımı yapması istenen david sarnoff: "radyo denen müzik kutusunun hiçbir ticari değeri olamaz. düşünsenize, kendisine gönderilmemiş bir mesajı almak için kim para verir?"
"televizyon en geç altı ay içinde piyasadan silinecektir. insanlar her akşam böyle bir kutuya bakmak istemez." daryik f. zanuck - twenty century fox'un baskani - 1944
1943'te ibm başkanı thomas watson:
"dünya piyasası, 5 bilgisayardan fazlasını kaldıramaz."
1977'de digital bilgisayar şirketi kurucusu ken olsen: "hiç kimsenin, evinde özel bir bilgisayar bulundurmasına gerek yoktur"
"bilgisayarlar gelecekte belki sadece 1,5 ton ağırlığında olacaklar." popular mechanics dergisi - 1949
1928'de sinema mucidi lumiere kardeşler'den louis lumiere: "sesli film gerçekten ilginç bir keşif, ama ben bu modanın kısa süreceğine inanıyorum. bir kez, herşeyden önce ses ve hareketin mutlak eşleştirilmesi hiçbirzaman mümkün olamayacaktır. bir de.. unutmayalım, sinema tiyatro olamaz ve olmamalıdır."
"artistlerin konuşmalarını kim duymak ister ki ?" harry m. warner film endüstrisi yöneticisi.o siralarda yeni icat edilen sesli film hakkinda 1927
1899'da abd patent dairesi yetkilisi, charles duell: "şimdiye kadar icat edilebilecek her şey icat edilmiştir."
"denizaltıların savaşta ne işe yarayabileceğini anlayamadım. en fazlasından mürettebatın boğularak ölmesine sebep olabilir." h. g. wells yazar - 1901
"atlar her zaman kullanılacaktır.otomobil ise ancak geçici bir moda olabilir." henry ford'un kredi talebi üzerine otomotiv sektörünün geleceği konusunda ekspertiz veren bir banka müdürü - 1903
"sound'larını beğenmedim, ayrıca gitar gruplarının modası geçti" decca records plak firmasının bir yöneticisi. beatles hakkında - 1962
"insanların büyük çoğunluğu için tütün tüketimi gayet sıhhi bir şeydir." doktor ian g. mc donald operator - 1963
"bu ne olm, lamer i$i, olmaz bu, tutmaz " icq hakkinda , ssg, 1997
Edit : Zamanda ünlülerin söylediği gaflar BÜYÜK GAFLAR kitabından alıntı olup, bende ekşi sözlük'den kopyala yapıştır yaptım.
cümeleriniz çok kesin ifadelerle yazılmış. bu tutumunuz çok yanlış. evrim teorisiyle darwinin evrim teorisini birbirine karıştırmayın. insanın maymundan geldiğini söyleyen darwindir. yanlışa yöneliyorsunuz bu kesin ifadelerle. @systemapps
@gamsizm @hkellecioglu Çok güzel bir program olmuş ağzınıza sağlık 🙂
Bu arada Hamdi Bey'e çok yakışmış astronot kıyafeti...
Prometheus gibi değil.
"sahte bilim", "yahudi uydurması", "şimdiki moda ateyizlik??!" 😀 , en komiği sona, "darwin göz kuramından sonra evrim teorisinden vazgeçmiştir" 😀 😀 adsgfdgysıfluesveoluag Ya siz niye bu kadar komiksiniz? anlatsanıza birass? 😀 😀 hele şu "ama siyoniztler aslaa" asdghffhjrtşbomahjaer Ne içiyorsunuz olum siz? 😀 😀 bi' de "yazık sana beeeğ" demiş yorumun sonuna lan asfadghtafwgwbw
Evet bizde de. LP ilk yarısında uyudu sinemada 🙂 Yenisini de çekecekmiş bakalım.
@gamsizm @hkellecioglu peki o sondaki mekiğin üstünü naylonla kapatma olayına ne diyorsunuz? mekiğin o şekilde naylonla kapatılması ya da üstünün açık kalması mekiğin hızını daha da yavaşlatmaz mı ya da dengesini bozmaz mı? 🙂
Zaten yavaşlatıyor o yüzden istenilen yüksekliğe erişemiyor ve kapıyı patlatmak gibi ek şeyler yapmak zorunda kalıyorlar. Bir de aslında tam olarak naylon değil kevlar gibi malzemeyle güçlendirilmiş bir çeşit kumaş orada kullanılan.
@hkellecioglu başlıktaki banner tasarımı müthiş 🙂 Hamdi bey'in hayaller mars vatandaşı olmak 🙂
@bozdener82 Filmi daha çok kitabın, bazı yerleri değiştirilmiş, özeti olarak düşünürseniz büyük hayal kırıklığı yaşamazsınız. Yukarıdaki yorumumda belirttiğim gibi filmde karakter gelişimleri çok zayıf, konuyla alakası olmayan birinin filmi izlerken karakterlerle ve özellikle Watney ile arasında bir bağ kurması çok olası değil.
Watney hayalimdeki ve kitaptakinden biraz farklıydı. Filmde gördüğüm en iyi performans Jessica Chastain'in oynadığı Lewis karakteriydi. Hayalimdeki Lewis karakterini canlı bir şekilde izlemiş oldum. Hatta üzerinde en çok durulan karakterin Lewis olduğunu bile söyleyebilirim. Filmin sonundaki, kitaptan farklı olan bölüm de bu görüşümü destekliyor diye düşünüyorum.
Filmde sürpriz olan bir karakter de Rich Purnell idi bence. Kitapta çok önemli bir rolü olmasına rağmen karakter okuyucuya biraz uzaktı, filmde ise bu karakter çok sevimli bir şekilde resmedilmişti.
Bu yorum spoiler içerir!
@gas Ben de tam bu dediğiniz özellikleri nedeniyle çok sevdim kitabı:
Maksat kurguyu anlatmakken edebi olacak diye kasılmamış, senin benim yorumlarımız kadar basit bir anlatıma sahip. Duygusu eksik, tam olması gerektiği gibi, adam duygusallaşmayıp moralini bozmamak için sürekli kendisiyle ve içinde bulunduğu durumla dalga geçiyor. Rakamlar zaten on numara 🙂
Yorumların tamamını okumadım benden daha önce bahseden var mı emin değilim. Bi sahnede adam pathFinder'ın işletim sistemini editliyor bu sayede chatleşmeye başlıyorlar. Bunun sebebi pathFinder'ın sisteminin yıllar önce gönderilen patch'i tamamlayamamış olması.
Filmde de kitapta da hız kaybetmek için ön tarafın patlatılması çok saçmaydı ama yedik mi yedik 🙂
Bugün gidecektim filme, sonra arkadaştan ses çıkmadı yalan oldu gibi 😀 incelemeyi de izleyemiyorum spoiler vardır diye. Bu nasıl derttir 😀
Aslında Venkat Kapoor'u Irrfan Khan'ın oynaması istenmiş zaten ancak başka bir film çalışması olduğundan kontratı bozup gelememiş. O nedenle de karakterin ismini değiştirip yerine Chiwetel Ejiofor'u oynatmışlar. Kitabı okurken benim de aklımda Irrfan Khan vardı, bu tip roller için en uygun oyuncu bence.
Matt Damon için ise çoğu kişi yanlış tercih dese de bence en doğru karar. Matt Damon'ın eğlenceli görünen bir kişiliği var bu da bence Mark Watney ile gayet örtüşüyor ancak filmdeki sorun, oyunculuktan çok senaryodaki kırpmalar ve yönetmenin tercihleri nedeniyle karakterin kitaptaki sıcaklığını hissettirememesi. Eğer filmi kısaltmak amacıyla çıkarılan sahneler ve bazı espriler doğru bir şekilde eklenirse Director's Cut'ı izlemenin çok zevkli olacağını düşünüyorum.
@alipektas """ Ne içiyorsunuz olum siz? """ Karşı görüşte olabilirsin ama saygısız olamazsın...:=((( Sosyale bir daha alkollü sarhoş girme...
spoiler varmı ?
Gerçeğe uygun olmayan bir diğer nokta ares 4 alanındaki uzay aracını hafifletme işlemi sırasında filmde 400 kilo olduğu belirtilen kapağı astronotun sırtıyla kaldırıp aşağıya atması, o yer çekiminde bile alet kullanmadan mümkün değil
130 kg gibi. O sahneyi tam hatırlamıyorum da, sırtınızla yüklenip atabilirsiniz, filmdeki karakter gibi güçlü iseniz. Ama tabi adam aç bilaç o kadar zayıfken, zor olmalı bence de.
@socceru İddia ortaya atan, karalayan sensin, sahte bilim derken kendin açıklama yapacaksın önce, öyle "açöklömön yök, söçmölömön çök" demek kolay. 🙂
@kadirg1976 Bay çok saygı değer arkadaşım, yukarıda adam, "vay Hamdi vay, sapıttın, gözümden düştün, sözde editörsün" derken de "karşı görüşte olabilirsin ama saygısız olamazsın" diyebildin mi? yok, o zaman sen de sosyale bi' daha alkolsüz sarhoş girme 😀
Aslında iyi bir filme 25 lira verilir. Ama haftada 3 4 filme giden birisiyseniz zorlar adamı. Ben vakit yetersizliğinden vs sebeplerden gidemiyorum. İnterstellar kaç aydır hdd duruyor. onu bile izleyemedik. Bir de bu filmin kritiğini yapmak leven pekcan a yakışırdı. Malum kendisi bir sci fi meraklısı. 3. lü bir ekip çok şahane olurdu.
izledim filmi güzeldi ama öyle efsane diyebileçeğim bi film değil,şu sıralar amerika 1 yıllığına 6 kişiyi mars ortamı alıştırmak için çadırlar kurmuş gönderecekler ulan gidip dönemeyeceksiniz ne manyak insanlarsınız ya mars'da su bulunmuş hayat var belki yok su var ama yok kesin konuşuyorlar ya deli oluyorum bana delil gösterin,keşke olsa diyorum belki insanlar orayı yok etmiş ve dünyaya kaçmışlardır
Yazdıklarınız biraz can sıkabilir tabiki ama kesinlikle katılıyorum, zaten bu tip gaf'lar aslında insanın geleceği tasvir'de en iyi denebileceklerin bile yorumlarından ötürü ne kadar komik duruma düştüğünü gösteriyor. Bilim dünyasında yapılan çalışmalar gün geçtikçe yeni keşiflerin önünü açıyor ve daha önceki öngörüleri yıkıp darmadağın ediyor ki öyle olması akılsız olduğumuzu değil geleceği tavsir etmekte ne derece aciz olduğumuzu tekrar tekrar kanıtlıyor. Yazdıklarınızın çoğu ciddi manada karizma yitirilmesine sebep verecek kadar büyük gaf'lar ben okurken epey güldüm doğrusu. faydalı bir yorum olmuş tebrikler. 🙂 ))))))))))))))))
Bilim kurgu filminde yerçekimini konu ederlerse o da sahte bilim zaten, bi' konu filimde ele alınmışsa kesin sahtedir, açıklamaya gerek bile yok 😀 Ne için alkol kullanmadığınızı şimdi daha iyi anlıyorum, ihtiyacınız yok çünkü, doğal formunuzla bi' milyon kafadasınız zaten.
Film afişi yapan sitenin adı neydi bulamadım bir türlü 🙂
http://www.bringhimhome.com
İnternetten izleriz artık 🙂
http://topdocumentaryfilms.com/science-gaps/
Apollo 13 kadar heyecan verecek mi bakalım 🙂
Ateşi keşfetmekten, eti pişirerek yemeyi öğrenmekten, taş yontmaktan Plüton'a araç gönderebilecek, asteroidlerde madencilik yapabilecek düzeye gelmek az bir başarı yani... Çok mantıklıymış.
Hayaller Mars, gerçekler Eminönü
bilimsel gerçeklik kısmı tırı vırı, bildiğin nasa pr ı olmuş bu film. bugün izledim ama pek sarmadı. 6,5/10 veririm en fazla.
Ama kitaptaki atmosferi ve yalnızlığı filmde de verebilirdi değil mi?
Kitabı okumamıştım ama bugün filmi izleme fırsatım oldu.
Filmde teknik detaya çok girmeden durumun anlatılması bence yerinde olmuş. Tıpkı MacGyver gibi eldeki imkanları iyi kullanıp işi kotarması, pratik çözümler bulması (tabii ki bir astronotun bulacağı çözümler) güzeldi. Karakterin dahiyane çözümlerle her şeyin üstesinden geldiğini görmüyoruz aksine git gide hem kendisi hem de imkanları tükeniyor ve yapabileceği son hamleye kadar direniyor (Mark'ın tükenişi kaynakların tükenişi kadar belirgin değildi lakin bir anda çöktü garibim). Bunlar filmi izlenebilir kılan şeylerdi benim adıma. Ama bir "Moon" (2009, Sam Rockwell, kesinlikle izlenmesini tavsiye ederim) kadar da Dünya'dan uzakta ve tek başına kalmış olma hissini alamadım. İlk anda iletişim imkanı dahi yoktu ama ne yalnızlık ne de çaresizlik hissini yoğun biçimde vermedi film bana.
Konunun bilimsel kısmında sıkıntılı bir nokta var. Yetiştirdiği bitkiler için toprak ve su elzem (oksijen ve yeterli ısıyla birlikte). Ama bitkiler için daha elzem olan bir şey var, CO2 ve güneş ışığı. Fotosentezin olmazsa olmazları. Şuradan bir fikir edinilebilir:
https://www.youtube.com/watch?v=2KZb2_vcNTg
Bitkilerin kütlesinin esas olarak topraktan değil de havadan kaynaklandığı gerçeği hiç irdelenmemiş. Kitabı okuyanlar bundan bahsedilip bahsedilmediğini söyleyebilir mi?
Mars atmosferi ince ama %96'sı CO2, yani tümüyle CO2'den oluşuyor bile denebilir, Mars'ın hafif gazları tutabilecek kadar yerçekimi de yok zaten, suyunu da büyük ölçüde bu yüzden uzaya kaybedip sürekli daha da kuraklaşıyor. Kısacası Mars'ta CO2 istemediğin kadar bol. Fotosenteze gelince görünür dalga boylarında, yani gözümüzün görebileceği herhangi bir yerde bitkiler fotosentez yapabilir, aydınlık olması yeterli. Yeşil yapraklı bitkiler özellikle kırmızı ve mavi dalga boyları dolayındaki ışığı verimli kullanıp geri kalanı yansıtıyorlar (renkleri de bu yüzden yeşil zaten), örneğin patates için yemyeşil bir ışık kullanmadığın sürece verim sorunu da olmaz.
Mars atmosferindeki CO2 miktarı ile HAB'ın içindeki CO2 miktarı arasındaki bağıntı nedir? Sonuçta dışarıdaki basınç (atmosfer basıncı) içerideki basınçtan farklı. Dışarıdaki sıcaklık içerideki sıcaklıktan farklı. Birbirinden tamamen yalıtılmış iki ortam söz konusu. Kaldı ki dışarıda CO2 derişimi %96, peki ya içeride? Bundan hiç bahsedilmemiş, benim değindiğim konu bu. Yoksa sadece Mark'ın nefesindeki CO2'nin o kadar bitkiye yetmesi mümkün değil.
Ek:
Solunum yoluyla atılan CO2 hakkında bir fikir vermesi için:
https://youtu.be/lL2e0rWvjKI?t=5m14s
Elbette yetmeyecektir, kapalı bir sistem için basit bir madde hesabıyla da bunu bulmak mümkün. Ayrıntılara takılmadan hesaplarsak, solukla verilen tüm karbon bitkiye dönüşse bile karbon bitkinin gövdesi ve meyvesi arasında bölünecektir, ilk etapta karbonun yaklaşık yarısı patatese, yarısı gövdeye dönüşecek demektir. O patatesi yediğimizde de sindirim sisteminin verimini %50 kabul edersek solukla verdiğimiz karbonun yaklaşık %25'ini ilk etapta geri alabiliriz. Uzun süremiz olsa ve tüm dışkımızı, dökülen deri ve kıllarımızı, idrarımızı, vesairemizi ve patatesin yeşil kısımlarını bir şekilde kurutup yakarak tekrar tekrar CO2 imal etsek ve sürekli döngüde patates yetiştirsek bile, süreçlerin hiçbirisi %100 verimli olamayacağı için, yine de karbon eksiğimiz kalacaktır. Ancak bu kadar kasmaya hiç gerek yok çünkü karbonu bulmak çok basit, hem çevremizde karbon esasli malzeme dolu, hem Mars atmosferi neredeyse tümüyle CO2. Yaşam destek sistemine karbon dioksiti %2 gibi insanın kabul edebileceği üst sınırda tutması ayarı yapabilirsin, bir miktar Mars atmosferinini ortama pompalaması yeterli olacaktir. Haydi pompa bozuldu onu da beceremedin, çevrendeki karbon esaslı malzemenin (kumaş, kağıt, traş losyonu, plastik v.b.) birkaç kilosunu yaksan al sana birkaç kilo CO2. Su için hidrazindeki hidrojeni yakarken, CO2 için de evrakları, kumaşları, plastikleri yakabilirsin, hem yanmanın yan etkisi olarak su da üretmiş orursun, tek sorun yanmayı verimli yapacaksın, ufak parçaları tam yakacaksın ki verimsiz yanmadan kaynaklanan zehirli karbon monoksit, azot oksit türevi gazlar filan fazla oluşmasın ama bunu da beceremesen bile, Mars'ta koloni kuracak kadar yeterli teknolojinin yaşam destek sisteminin olası yangınlardan çıkabilecek bu tür zehirli gazları süzme yeteneğine sahip olması gerektiğini düşünmek akla yakın, yoksa yaşam destek sistemin küçücük bir yangında çökecekse zaten oralara hiç gitme 🙂 Ha bunlar kitapta var mı dersen, okumadığım için bilemiyorum, eğer yoksa yazar karbon konusunu dert etmemiş olabilir, CO2 kapalı ortamdan sürekli uzaklaştırmaya çalıştığın bir madde, o yüzden eksikliğini konu etmek aklına gelmedi belki de 🙂 Kitabı okuyan birileri yanıt vermek isteyebilir.
@yasinusta @chawl Konuya açıklık getirmek için kitabı alıp ilgili bölümü arayacaktım ki şansa bak rastgele açtığım sayfada (sayfa 95) tam olarak şöyle yazıyor "Daha büyük bir sorun da CO2. Patateslerin nefes alması gerekiyor.....MTA yakıt deposunu hatırlıyor musunuz? Mars atmosferinden CO2 topluyordu. 10 litrelik sıkıştırılmış sıvı CO2'i Hab'a saldığımda istediğim etkiyi yaratacak kadar CO2 salmış olurum. Bunu yaratmak bir günden az sürecek. Hepsi bu kadar. CO2'i Hab'a saldığımda, atmosfer düzenleyici ve oksijen vericiyi kapatacağım, mahsullerin üzerine bir ton su dökeceğim ve dışarı çıkacağım." Aralardan bir kaç paragraf atladım, o bölümlerde nefesle vereceği CO2'i depolayamayacağı, depolasa bile kendisi için ölümcül olacağından bahsediyor.
Film aşırı hızlı ilerlediği için bu tip detayların hiçbirine değinilmiyor. Bazı hatalar (en başta hikayenin oluşabilmesi için uydurulan Mars fırtınası) olsa da kitabı okumanızı tavsiye ederim.
@monura @yasinusta 10lt sıvı CO2 yaklaşık 2.7kg karbon içeriyor, kaç kilo patatese yeter o da ayrı mesele. Biraz hesap kitapla bulunabilir ama bunu da bir ziraatçi pratikçe açıklar belki 🙂 Mars fırtınası tam bir fiyasko evet.
@monura Kitabı merak etmeye başladım. Son dönemde okuduğum kitapların hep İçindekiler sayfası vardı. Değişiklik zamanı...
Çok cahal bir soru olabilir ama uzayda itme kuvvetini neyle sağlıyorlar? Sonuçta hiçbir madde yok boşlukta.
Cevap sorunda gizli aslında 🙂 , dediğin gibi itme gücü için maddeye ihtiyaç var ve o maddeyi de uzay aracından sağlıyorlar. Araçtan salınan gaz, yüksek basınç farkıyla, hiç maddenin yani dış basıncın olmadığı ortama kuvvetlice akıyor ve bu sayede gaz, boşaldığı alana bi itiş kuvveti uyguluyor, tabi o alan da tepki kuvveti veriyor, yani bi kuvvet üretiyor, o kuvvet de aracı uzayda hareket ettiriyor. Umarım anlatabilmişimdir.
@alipektas teşekkürler. Ancak benim anlamadığım olay şu, uzayda hiçbirşey yoksa basınç farkı nasıl oluşuyor. Sonuçta itme kuvveti olabilmesi için çıkan gazın birşeyler ile temas etmesi gerekmiyor mu?
Film izlenebilir elbette fakat büyük umutlarla gidilmemeli bence, öyle çok da "güçlü" bir film değildi. Müzikler tek tek dinlendiğinde güzeldi fakat film içinde biraz emanet hissettirdi . David Bowie'den Starman'i bitene kadar dinledik, bilmediğim/sevmediğim bir parça olsaydı bilmiyorum sonuna kadar katlanabilir miydim; filmde bir parçanın üç dört dakika boyunca-bitene kadar- çalıyor olması garip. Lafı geçmişken Bowie'den Life on Mars'ı dinlemenizi, ve henüz izlemediyseniz takviminize The Man Who Fell to Earth'ü eklemenizi de tavsiye ederim.
Bilim varsayımlar üzerine kurulur, bu varsayımlar ispatlanırsa ne ala ispatlanamaz ise varsayım olarak kalır. Neyi, niye tartışıyoruz ki? İlgili teorinin ispatı var mı? Yok, aksinin ispatı var mı? O da yok (bilimsel olarak, hemen başka yerlere başvurmayalım). O zaman bırakın kalsın, inanmak veya inanmamak bizlere kalmış...
"I granted them a very magical kind of technology where they have thin, flexible radiation shielding. And so all of this radiation problem is taken care of with that, everything is lined with the shielding. But no such technology actually exists" diyor yazar. Yani şu an için radyasyondan ince bir plakayla korunamayacaginin farkında. Hikayeyi sürüklemek adına bilinçli yapmış bu seçimi. @hkellecioglu
Merhaba, ben de bugün filmi izledim, ardından da videoyu izledim. Film idare eder, beni asıl heyecanlandıran ise Mars yolculuğu fikri. Şimdiye kadar bizim jenerasyonu etkileyecek büyük bir insanlı uzay görev olmamıştı. İnşallah 2030'lu yıllarda Mars görevi ile o heyecanı yaşayacağız. Tek istediğim o günleri görebilmek.
Neyse yarın mesai var çok uzatmayacağım ama burada beni şaşırtan Mars'taki kum fırtınası fikrinin saçma olarak değerlendirilmesi. Daha dün filme gitmeden önce izlediğim bir belgesel var. Nat Geo'daki Gezegen Rehberi : Mars. https://www.youtube.com/watch?v=T4E4l1jxCQ4 linkini de vereyim. Tam dakika olarak youtube linki nasıl verilir bilmiyorum o yüzden idare edin :). 23:30'dan sonrasını özellikle 24:00'ı izlerseniz, Mars'ta karşılaşılacak en büyük sorunlardan birinin toz olduğu anlatılıyor. "Kızıl gezegende kötü bir rüzgar estiğinde toz gerçekten her yere dağılır. Ufak fırtınalar her 3 yılda bir küresel bir boyuta ulaşabilir ve kalkan toz görüşünüzü aylarca engelleyebilir. Yörüngeye ilk kez bir uzay aracı gönderdiğimiz 1971 yılında bu olmuştu. Mariner 9 gezegene ilk ulaştığında dev bir toz fırtınası vardı ve gezegen yüzeyini tamamen kaplamıştı. Tozdan başka hiç bir şey göremediler" deniyor. Anlatılan tam olarak bu. Devamında da 3 adet volkandan bahsediyorlar. Yani bana gerçeğe uygun olabilir gibi geldi bu kısım. Ben de bu belgeselin yalancısıyım :).
@anoren Benim olmaz dediğim şey kum fırtınası değil. Fırtınalar oluyor hem de çok hızlı esebiliyor rüzgar ama atmosfer çok ince olduğu için bir şeyi yerinden koparıp uçuracak seviyede olmuyor. Kitap'ta ve filmde bu kısım abartılıydı.
Filmi bugün izledim. Çok umutlarla gitmedim, kitap kadar etkilemiceğini onun etkisini heycanını hissettiremiceğini biliyodum da sonlara doğru olan o Rover'ın çukura düşmesini, iletişimin kopup Mark'ın yalnız kalıp zorluklarla tek başına uğraşması olayları ve gittiği yörüngeye doğru gelen kum fırtınası ve ondan kurtuluşu falan olmaması açıkçası şoka uğrattı beni. En heycanlı, en iyi kısım, insanı meraktan delirten kısmı orasıydı zaten kitabın. Filmde olmaması çok büyük eksiklik, orası kesinlikle eklenmeliydi.
Kapak tasarımı ve uygulaması harika olmuş. Kapak fikrinin kimden çıktığını, uygulamayı kimin yaptığınız öğrenebilir miyiz?
Kitap çok keyifliydi. Filmini de sevdim. Benzer kitap önerisi olan var mı?
Bu film sinemaya gitmeye değer bir film değil interstaller çok çok iyiydi Murat beye katılamayacağım.
Interstaller daha iyidi bence. Kitaptaki birçok şeyi koymaya çalıştıkları için hızlı hızlı geçmiş ama yine de güzeldi. Bilim kurgu uzay filmi olsun çamurdan olsun izlenir.
😀
Bu iyiydi "America has spent so much fucking money retrieving Matt Damon" but his is not fucking retrieved yet...
Kitabı İngilizce'den okudum, filmi de dün akşam seyrettim. Doğrusu -buradaki bazı arkadaşların belirttiği gibi- filmi izlemesem de olurmuş ama pişman da değilim.
Görsellik ve müzikler güzel, kitabı okurken hayal ettiğim şeylerin nasıl tasarlandığını görmek ilginçti. Kitaba göre film çok eksik kalıyor, özellikle kahramanızımın psikolojisi, kişiliği, üslubu, mücadelesindeki bilimsel yöntemler, teorik bilgileri nasıl pratiğe dökebildiğine dair uygulamalar, problem çözme kararlılığı ve tarzı, hikayenin önemli aşamalarına dair birçok önemli ayrıntı filmde yok. Kahramanımız esasında hayatta kalma mücadelesinde fizik, matematik, kimya gibi "bu bilgi hayatta ne işime yarayacak?" diye sorduğumuz temel bilimleri "işe yarar" ve hatta "hayat kurtarır" şekilde kullanıyor. Filmde ise bu hesaplama ve bilime referans kısımları hızlı veya bazen es geçiliyor.
Meselâ astronotun son ve uzun kara yolculuğu sırasında karşılaştığı, bence oldukça heyecanlı ve ilginç olan toz fırtınası sorunu filmde tamamen es geçilmiş. Benim özellikle filmde görmek istediğim sahneler içeriyordu kitapta bu kısım, buna üzüldüm.
Son olarak, film üzerine Teknoseyir sohbeti de yemek sonrası tatlı gibi oldu, yorumlar da üzerine çay/kahve... Kitap, film, teknoseyir aşamalarını geçerek Marslı defterini kapatabilirim şimdiilk ve Dune'u okumaya tekrar başlayabilirim. 🙂
Bilim kısmı için bir şey diyemeyeceğim ama o maketle çekildiği her halinden belli olan sahneler neydi cidden?
Güzel bir sohbet olmuş. Sağ olun.