Artık bu dünya ile olan bağlantımız tamamen koptu. (En azından bir kaç saatliğine:) ) İçerisinde 400 milyar (yanlış okumadınız evet!!!) yıldız sistemi barındıran haritasıyla 2016 yılında karşımıza çıkan Elite Dangerous -ki kendisi 30 yıllık bir maziye sahiptir- "Horizons" eklentisi ile gezegenlere iniş izni vermişti bizlere bir kaç sene evvelinde. "Odyssey" eklentisi ise artık indiğimiz bu gezegen yüzeylerinde FPS modunda gezmemize, dolaşmamıza, keşfetmemize ve savaşmamıza olanak tanıyor. Devasa bir uzay simulasyonu olan Elit Dangerous bizim galaksimizi bire bir modelliyor gerçek boyutlarıyla ve gerçek haliyle. Horizons eklentisiyle gezegenlere inip SRV isimli kara araçlarımızla gezegen üzerinde özgürce dolaşabiliyorduk fakat aracımızdan inip gezegenlere yada istasyonlara ayak basamıyorduk. Artık bu durum tamamen değişti.
İSTASYONLAR: Eskiden istasyonlarda sadece ara yüz karşılıyordu bizi. Odyssey güncellemesi ile artık istasyonların içinde geziyor, npc'lerle konuşuyor, görevler alabiliyor, alış veriş yapabiliyor, gemimizi ve silahlarımızı geliştirebiliyoruz. Hatta istasyonlardan taksi kiralayıp yakın sistemlere bu şekilde seyahat edebiliyoruz.
SUITLER: Üzerimize giyindiğimiz kıyafetler oldukça önem arz ediyor çünkü aldığımız görevler bile kıyafetimizin özelliklerine göre şekilleniyor. Örneğin eğer aldığımız görev bazı kutuları yada kapıları zorla açmamızı gerektiriyorsa üzerinde "ARC CUTTER" adı verilen (Bir çeşit kaynak makinası) bir araç olan giysiyi satın almanız gerekiyor. Görev gereği ya da keşif sırasında biyolojik bir canlıyı taramak için ise başka bir suit satın almanız gerekmekte. Aynı anda envanterinizde birden fazla suit bulundurabiliyorsunuz ve bu suit leri geminizde ya da istasyonlarda değiştirebiliyorsunuz.
SİLAHLAR: Silah çeşitliği şu an için çok fazla değil ama yeterli seviyede diyebilirim. Gerek yarı otomatik tüfekler olsun gerek tabancalar olsun gerekse el bombaları olsun kullanabileceğiniz çeşitli silahlar mevcut oyunda. Bunun dışında enerji kapsülleri, zırh destekleyiciler ve sağlık kit leri de satın alabiliyorsunuz
CHRIS ROBERTS vs DAVID BRABEN: Birisi (Chris) Star Citizen'in diğeri(David) de Elite Dangerous'un geliştiricisi. İki oyun da birbirine benzer nitelikte olan uzay simulasyonu yapısında. 8 yıldır geliştirilen ve toplanan milyonlarca dolara rağmen hala çıkış yapamamış olan (pek çok kişiye göre bir dolandırıcılık girişimi halini almış) Star Citizen'in aksine Elite Dangerous uzay simulasyonu severlerin takdirini toplamaya devam ediyor. 90'lı yıllarda Amiga laramızda oynadığımız oyun gelişerek bu günlere geldi ve bunda David Braben'in vizyonun büyük payı var diye düşünüyorum.
SONUÇ: Bu dünyanın tüm sorunları ve dertleri sizi sardığında uzay geminize atlayıp galaksinin ücra köşelerindeki yitik bir uzay istasyonunda kahvenizi yudumlarken, istasyona iniş yapan gemileri izleyip, yorgun derin uzay pilotlarıyla sohbete dalmak ya da tozlu bir gezegenin hafif yüksek kayalık kesiminden ikiz kırmızı güneşlerini izlemek bir kaç saatliğine de olsa tüm tasalarınızı size unutturacaktır diye düşünüyorum.
Bir başka incelemede görüşünceye kadar hoşça kalın.
Commander Khan out.
Sabahın sis perdesi hafif hafif aralanırken yorgun ve yaşlı güneş uzaktaki tepenin ardından sıcak yüzünü göstermeye başlamıştı bile. Seher yeli kavak yapraklarının arasında dolanıyordu onları çok fazla hırpalamadan. Düşmanın adımlarını duymaya başlamıştık uzaktan uzağa. İlk düşman oku atımın önüne düştüğünde adamlarıma döndüm ve onları cesaretlendirmek için sert ve kısa bir konuşma yaptım. Evet düşman sayıca neredeyse bizim üç katımız kadardı. Zırhları kalın ve kılıçları keskindi. Lakin hesaplayamadıkları bir şey vardı ki o da ben ve adamlarımın artık ölümden başka ulaşacağımız bir kıyımız kalmamıştı. Kılıcımı havaya kaldırdım ve emrimle beraber ölüme sürdük atlarımızı. Yükselen güneşin altında tepelerden vadiye doğru at sürdük. Düşmanımızla karşılaştığımız o an, zaman donmuştu sanki. Kan ve terden başka bir şey yoktu artık. bir de havada fısıldayan ölümün türküsü. Evet çok adam kaybetmiştik savaşın sonunda ama düşmanın kaybı bizden çok daha fazlaydı. Kaçarlarken arkalarından öylece seyre daldım. Hayatta kalan adamlarım sevinç nağraları atıyorlardı. Bense düşüncelere dalmıştım. Daha kaç savaşta hayatta kalabilecektik. Kaçırılan kardeşlerimin özlemiyle yanıp tutuşurken hiç düşünmeden sürdük atlarımızı güneye doğru...
Bazı oyunlar vardır içlerinde çok fazla sinematik barındırmasalar da, cafcaflı animasyonlar eşliğinde hikayelerini anlatmasalar da sizi içine çekmeyi ve orada olma hissini size yaşatmayı başarabilirler. İşte Bannerlord da bu oyunlardan biri. Daha oyunun menü ekranında çalmaya başlayan müzik ve yükleme ekranlarında dönen ve Rembrandt tablolarını aratmayan resimler sizi havaya sokmaya yetiyor da artıyor bile. Oyunun muhteşem harita ekranında gezerken sımsıcak renk paleti ve gece gündüz dönencesi sizi alıp götürüyor o diyarlara. Her biri farklı medeniyetler ve ordular sizi yaşayan bir imparatorluğun ortasına atıveriyor ve başlıyorsunuz Kalradya topraklarında gezmeye. İster hikayeyi takip edin, isterseniz de kendi başınıza buyruk bir derebeyi olun. Kurnaz ve zengin bir tüccar da olabilirsiniz, amansız bir savaşçı da. Politik oyunların içine dalıp kendinize bir imparatorluk da kurabilirsiniz bu oyunda. Her şey sizin hayal gününüze bırakılmış.
Evet oyun teknik olarak oldukça sıkıntılı duruyor şu an fakat oyunun henüz erken erişimde olduğunu düşünürsek Taleworlds bu sorunları aşacaktır diye düşünüyorum. Zaten sürekli olarak günecelleme yayınlıyorlar. Oyun geliştikçe ve son halini aldıkça taşlar yerli yerine oturacaktır diye düşünüyorum.
Sekiz yıllık bekleyişin ardından gelen oyun tüm dünyada 2 milyon dan fazla satarak zaten ne kadar beklendiğini kanıtladı bizlere. Taleworlds ekibini tebrik etmemek ve bir Türk olarak onlarla gurur duymamak imkansız. Umarım bu ekibin başarısı diğer Türk oyun yapımcılarına da ilham kaynağı olur zira Taleworlds çıtayı çok yukarlara koydu.
Yeni bir yazıda buluşuncaya kadar hoşça kalın.
Hakan KAYA
Uyandım. Göz kapaklarımı kımıldatamıyordum. Boğazımdaki tükürüğüm adeta dilimle damağımı birbirine yapıştırmış bir tutkal gibiydi. Yüzyıllar süren bir uykudan uyanıyordum sanki. Sankisi fazla öyleydi de zaten. Bir süre beyaz metal kubbeyi seyrettim. Neden sonra kendime gelerek doğrulmaya çalıştım. Kaslarım bana itaat etmiyordu. Kendimi zorladım ama başaramadım. Sonra bir el uzandı ve beni ayağa kaldırdı.
-"Aramıza hoş geldin Ryder." dedi bana.
Şuurum yavaş yavaş yerine geliyordu. Doktordu bu evet doktordu. O zaman! Başarmış olmalıydık. Kendi galaksimizden milyarlarca ışık yılı ötedeki bir başka galaksiye yani Andromeda galaksisine olan yolculuğumuzu tamamlamış olmalıydık. Zorlukla konuşarak ilk sorduğum soru:
-"Vardık mı? Andromeda' ya vardık mı?" oldu.
Aldığım yanıt gözlerimi yaşartmaya yetmişti doğrusu. Kendime tamamen gelmem uzunca bir süremi aldı fakat ayağa kalktıktan sonra Ark Hyperion'nun güvertesinde buldum kendimi. Dışarıdaki manzara muhteşemdi. Yepyeni güneşler ve yepyeni ufuklar uzanıyordu önümüzde ve keşfedilmeyi bekleyen yepyeni dünyalar...
Biliyorum şu sıralar bir Mass Effect Andromeda gömme furyası var. Evet farkındayım oyun bir hayli sorunlu çıktı. Bu sorunun kaynağı ise oyunda denenen pek çok yeni teknolojinin (Motion Capture tekniğinin yerine kullanılan algoritmik sistem gibi) tam olarak oyun motoruyla uyumlu çalışmaması. Tabi yeni bir ekibin bu oyunu kotaramaması da bunun nedenleri arasında ama bence yine de Andromeda gömülecek bir oyun değil. Bu oyun Mass Effect başlığıyla değilde sadece Andromeda olarak çıksaydı, yapımcı firma adında da Bioware yerine Xware yazsaydı bence bu kadar eleştiri almazdı.
No Man's Sky'ın zilyon tane içi boş gezegenindense Andromeda'nın yüzlerce keşfe açık dünyaları insanı cezbediyor doğrusu. Hele de bu dünyalar frostbite oyun motoruyla tasarlanmışsa. Oyun bize o kadar çok yapılabilecek şey veriyor ki. Biraz da hayal gücümüzün desteğiyle bizi gerçekten de buralardan alıp o diyarlara götürmeyi başarıyor bence. Zaten iyi bir oyun olan Andromeda bilindik hataları olmasaydı bir efsane olabilirdi ama her güzelin bir kusuru olurmuş tabi. (Tamam kabul ediyorum Andromeda'nınkiler biraz fazla.) Andromeda'yı özel kılan ve eski Mass Effectler den de ayıran en önemli özelliği açık dünyalarıdır. Gta V, Witcher 3 ve Watch Dogs gibi pek çok açık dünya oyunu oynadık evet ama şöyle sağlam bir açık dünya bilim kurgu oyunu yoktu doğrusu. Sadece Nomad 'a atlayıp şurada ne varmış buraya da bakayım derken saatlerin nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Zaten grafiklerin güzelliği sizi kendinizden geçirirken hiç de fena olmayan diyaloglar (Gözlere bakmayın alt yazılara odaklanın. Oyunu daha iyi anlamak için yani:) )
Sonuç olarak bence Andromeda'ya sahip çıkmalıyız. Elbette hatalı yönlerini eleştirmekten geri durmayacağız. Ancak Bioware eğer hatalarından ders alır da ikinci oyunda bu hatalarını gidermeyi başarabilirse ikinci oyun bilgisayar tarihinin gelmiş geçmiş en iyi açık dünya bilim kurgu oyunu olabilir. Demedi demeyin. Bir başka yazıda görüşünceye dek hoş çakalın. Ben Tempest'e atlayıp şu yeni bulduğumuz gezegeni keşfe gidiyorum dostlar.
Commander Khan Out...
Hafızam yeni yeni yerine geliyordu. Nautilus'un karanlık ve boş koridorlarında ilerlerken bir yandan da burada neden yalnız olduğumu bulmaya çalışıyordu. Büyük boşluğun ortasındaki bu gizemli uzay istasyonunda kısılıp kalmıştım. Beni duyabilecek hiç kimse yoktu etrafımda ya da ben öyle zannediyordum. Hiçliğin kıyısındaki bu izbe mekanda kendi varlığımı sorgularken birden bire burada yalnız olmadığımı anladım. "Kaizen!"... O her yerdeydi. tüm uzay istasyonunu kuşatan bu yapay zeka. Yavaş yavaş O'nunla iletişim kurmaya başladığımda gerçeğin tahmin ettiğimin çok ötesinde olduğunun da farkına varmaya başlamıştım...
Arthur C. Clarke'ın muhteşem eseri 2001 Uzay Macerası'ndaki efsanevi yapay zeka Hal 9000'i kim unutabilir. Ya da Alien 1'in yapay zeka kontrolcüsü Anne'yi. İşte kendimizi böyle bir yapay zekayla mücadele içerisinde bulacağımız keşfe ve maceraya dayalı bir oyun Event(0). Terk edilmiş bir uzay istayonunda yapa yalnız buluyoruz kendimizi oyunun başlangıcında. Etrafımızdaki terminallerden ulaşabileceğimiz ve tek şey ise istasyonu yöneten yapay zeka programı "Kaizen." Kaizen'in sorduğumuz sorulara verebileceği iki milyon'dan fazla cevabı olduğunu ve gerçekten de bir yapay zekaya sahip olduğunu düşünürsek türünün belki de ilk örneği olan oyun bizi daha da heyecanlandıracaktır. Örnek vermek gerekirse eğer Kaizen'in biraz üstüne gider ve sorduğumuz sorularla canını sıkarsak bizi cezalandırmak için türlü numaralar deneyebildiğini görüyoruz. Ya da ona çeşitli iltifatlar ve komplimanlar yaparsak bu kez de giremediğimiz kapıları bize açarak bizi ödüllendire biliyor. Ara ara kopuk diyaloglara ve saçmalamalara da rastladığımız diyalog ekranları genellikle bizi oyunun içerisine daha da sokuyor. Sürekli bir merak ve bir sonraki adımın ne olacağı duygusu bizi oyunu çözmeye daha da itiyor.
Göze gayet hoş gelen grafikleri. Biraz klişe de olsa ilerledikçe sizi saran ve meraklandıran hikayesi. Retro Füturistik atmosferi. (Bakınız Alien 1, Space Oddesy vs..) Derinlikli hikayesi ve bir yapay zeka ile bu denli mücadele içerisinde hissetmemizi sağlayacak diyalogları sayesinde bu oyunu bilim kurgu yu seven herkesin oynaması gerektiğini savunuyorum dostlarım. Yalnız bu oyunun bir negatif tarafı var ki o da çok can alıcı diyebilirim. Oldukça ağır bir ingilizce gerektirmesi. Yalnız oyun sizi sararsa ingilizcenize seviye atlattıracağı da aşikar. İngilizce'nizi geliştirmek istiyorsanız ve bir bilim kurgu aşığıysanız bu oyunu mutlaka edinmelisiniz. Bir sonraki yazımda buluşuncaya kadar hoşça kalın.
Yazan: Hakan KAYA
Daha önce hiç kimsenin görmediği bir dünyaya adım atmak. Oyun motorunun kendi kurallarına göre inşaa edilmiş rassal bir dünya. Bilinmeyen yaratıklar. Bilinmeyen bir ekolojik sistem. Haritalar gerçek gezegen boyutunda. Zarar verilebilir ve değiştirilebilir çevre ögeleri. Sonsuz bir keşif imkanı sağlayan birbirinden farklı ve tamamen matematik kurallara dayanılarak oluşturulan gezegenler. Yaklaşık 16 katrilyon farklı gezegen.
İşte yapımcının iddiaları bunlar ve eğer bunlar gerçekten de bir oyuna oturtulabilirse hele de bu oyun devasa bir uzay simülasyonu olursa... Milyonlarca insanın neden sabırsızlıkla 22 Haziran 2016'yı bekledikleri ortaya çıkar sanıyorum. X Rebirth'le hayal kırıklığına uğradık. Star Citizen'le heyecanlandık. Ayaklarımızın altına samanyolu galaksisini seren Elite Dangerous'la kendimizden geçtik. Ama şimdi öyle bir yapım geliyor ki eğer dediklerini başarabilirlerse içine kendi kurallarına göre işleyen bütün bir evreni sığdırdıklarını iddia ettikleri ve on kişilik Hello Games ekibinden şüphe etmemize sebep olan No Man's Sky adlı bu devasa oyun gerçekten de biz uzay simulasyonu hastalarının çıldırmasına neden olabilir.
Oyunda ticaret, keşif, madencilik, savaş vb... daha pek çok şey yapabileceğimiz söylenmekte. Şimdiye kadar ki görseller ve oyun içi videolar grafiksel açıdan da muhteşem görünmekte. Oyunda indiğimiz gezegenlerde Fps modunda ilerlemek ve npc lerle iletişime geçmek ise bir ilk olacak (X rebirth bu Fps sistemini tam olarak oturtamamıştı malesef)
You tube da tam bir fenomen haline gelen oyun beklentileri bir hayli artırdı doğrusu. Oyundaki tüm gezegenlerin bilgisayar tarafından rastgele oluşturulması ve hiç bir şeyin script olmaması bile bence şimdiye kadar yapılmış olanlardan bir gömlek öteye taşıyor yapımı.
Oyun çıktığında tabi ki daha ayrıntılı bir incelemesiyle karşınızda olacağım. Şimdilik beklemede kalıyor ve bu oyun çıkana kadar Elite Dangerous oynamaya devam ediyorum. Yeni bir yazıda görüşünceye dek hoşça kalın.
Hakan KAYA
"Buzlu zemin oldukça kaygan görünüyordu. Girintili çıkıntılı tepeler temiz bir inişi oldukça zorlaştırıyordu. Bıçak gibi keskin donmuş kayaların arasından geçerek alçaldım. Frameshift Drive'ım arızalanmış olduğundan dolayı acilen üsse ulaşmak zorundaydım. Gemimde yeterli yakıtta kalmamıştı, zira son kapışmada kaçarken bir kaç uzay atlayışı yapmamdan ötürü tüketmiştim tamamen. Allah dan Srv deki yakıt beni üsse ulaştırabilecek miktardaydı. Tek güvencem Srv idi zaten. Zorlu bir inişin ardından donmuş gezegenin yüzeyinde Srv aracımla ilerliyordum şimdi. Sistemin devasa boyuttaki güneşinin buz kristalleri üzerindeki yansıması vuruyordu aracımın camına. Uzay üssünün ışıklarını gördüğümde uzaklardan... Derin bir nefes almıştım sonunda. 'Bu sefer de ucuz atlattın kumandan' dedim kendi kendime. 'Bu sefer de ucuz atlattın.' "
Nihayet Elite Dangerous uzay simulasyonunun (oyun demeye dilim varmıyor) bizleri gezegenlerle buluşturan ek paketi Horizons geldi. Beta aşamasından sonra sapasağlam karşımızda. Ana oyun değerindeki fiyatını bir kenara bırakırsak kesinlikle muhteşem olduğunu da söyleyebilirim. Oyunu bambaşka bir havaya sokmuş. Gerçek boyutlardaki gezegenlere iniş ve srv adlı aracımızla gezegenlerin yüzeyinde görevler ve keşif yapabilmemiz harikulade olmuş. Her gezegen inişe elverişli değil elbet. Yalnızca atmosferi olmayan gezegenlere (ya da uydulara) inebiliyoruz şu anda. Ama oyun gelişmeye devam ediyor ve yakında atmosferi olan gezegenlere iniş yapabileceğimizi zannediyorum. Ayrıca yüzeyde crafting de yapabilecek mişiz.
Eklentiyi edindikten sonra ilk yapmanız gereken geminize bir hangar upgrade i takmak ve bir srv aracı alarak geminize yüklemek. Korkmayın çok pahalıya mal olmuyor ancak her istasyonda da bulunmuyorlar malesef. Bunun için High Tech içeren bir istasyon bulmanız gerekiyor. Sonrasıysa muhteşem. Gezegenlere iniş gerçekten müthiş oluyor ve Srv nizle gezegenin yüzeyinde özgürce dolaşabiliyorsunuz. Gezegenler bire bir boyutta. Yani bir gezegenin tamamını keşfetmek dünyanın çevresini arabanızla kat etmeniz gibi olacaktır.
Sonuç olarak bu eklenti kesinlikle alınmayı hak ediyor. (Yüksek fiyatına rağmen) Oyunu bambaşka bir boyuta taşıyor çünkü. Ne demek istediğimi ancak oynayınca anlayabileceksiniz. Şimdilik benden bu kadar.
"Gemim tamir olmuş durumda. Oldukça da yüklü bir krediye mal oldu bana ama ne yapalım bir kaç casusluk ve kaçakçılık görevinden çıkartırım bu parayı. Rotamı keşfedilmemiş yıldız sistemlerine çevirmenin vakti geldi de geçiyor bile. Biz derin uzay pilotlarının bir lafı vardır. 'Boşa harcanan her saniye kaybedilen bir kredidir.' kim bilir belkide dış uzayda izbe bir uzay istasyonunda sizlerle de karşılaşırız bir gün. Şimdilik hoş çakalın."
Commander Khan out...
Yalnızca 60 tl harcayarak oculus rift benzeri bir sanal gerçeklik gözlüğü sahibi olmak istermiydiniz? O halde yazının ayrıntılarına göz gezdirin derim. Zaten bu siteyi takip eden hemen herkezin android tabanlı bir cep telefonu ve bilgisayrı mevcuttur sanıyorum. O halde bize gerekli iki ekipman kalıyor. Yaklaşık 40 Tl'ye internetten temin edebileceğiniz Google Cardboard sanal gerçeklik gözlüğü ve android marketten 20 TL'ye indirebileceğiniz Trinus VR isimli bir program sayesinde bilgisayarınızdaki oyunları sanal gerçeklik modunda oynayabileceksiniz. Benim denediğim oyunlar arasında Skyrim, Half-Life 2, Euro Truck Simulator ve Elite Dangerous vardı. Şu kadarını söyleyebilirim gerçektende muhteşem bir his. Skyrim de nehir de yüzen balıkları izliyordum. başımı sağa çevirdim ve gözümün önünden süzülerek geçen ceylana odaklandım. Tam o sırada kulaklarımda bir ses çınladı.(Dışarıdaki sesi kesen sağlam bir kulaklık atmosferi müthiş tamamlıyor.) Kafamı gökyüzüne doğru kaldırdım ve üzerimden alçak geçiş yapan ejderhanın heybetiyle adeta titredim. Gerçekten muhteşem bir his. Hele ki Elit Dangerous oynarken kafanızı sağa çevirip de yanından geçtiğiniz devasa güneşin uzay geminizin içini aydınlatan ışığıyla karşılaşmak... Anlatılacak gibi değil yaşamanız lazım.
Peki bunu nasıl yapıyoruz? Çok kolay. Telefonunuza ve bilgisayarınıza yükleyeceğiniz Trinus VR(tüm detaylı anlatım you yube da mevcut) isimli programcık sayesinde bilgisayarınızdaki görüntü sanal gerçeklik moduna uygun hale getirilerek usb bağlantı kablosu ile telefonunuzun ekranına yansıtılıyor. Siz de telefonunuzu Google Cardboard'ın içine yerleştirerek gözlüğü kafanıza takıyorsunuz. telefonunuzda sensörler sayesinde oyun sizin kafa hareketlerinizi de algılıyor yani oyun içinde kafanızı ne tarafa çevirirseniz orayı görüyorsunuz. Zaten you tube'a trinus vr ve google cardboard yazarsanız bu işin nasıl yapıldığıyla ilgili tüm detayları izleyebilirsiniz. Bilgisayarında oyun oynayan ve android telefonu olan herkesin denemesini kesinlikle tavsiye ediyorum. Yeni bir yazıda görüşünceye dek hoşçakalın.
işte bu yüzden seviyorum bilgisayar oyunlarını, çoğu insanın çocuk işi diyerek küçümsemesine rağmen. Özellikle de simülasyonlar için oyun demek neredeyse hakaret sayılır bence. Kah yolcu uçağı kullandık uçsuz bucaksız göklerde, kah tanklarımızı sürdük ikinci dünya savaşının buhranlı atmosferinde. Bazen bir denizaltıyla daldık derinlere bazen de bir tirenin kokpitinde bulduk kendimizi. Ancak ilkini Amiga da oynayıp hayran kaldığımı Elite serisinin son oyunu Elite: Dangerous (ki kendisi halen geliştirme aşamasında) öyle bir şey yaptı ki artık ölsem de gözüm açık gitmem sanırım. Uzay geminize atlayıp gidebileceğiniz tamı tamına 400 Milyar güneş sistemi var oyunda. Evet yanlış duymadınız 400 Milyar dedim. Yani tüm işi gücü bırakıp bir galaksi turuna çıksanız tüm haritayı gezmeye ömrünüz vefa etmez. Bunların 150 Bin tanesi birebir keşfedilmiş sistemler ve tüm veriler gerçek zamanlı olarak Nasa dan alınmış. Diğerleri ise olasılıklara en yakın ihtimallerle hazırlanmış. Ve oyundaki mesafelerse tamamen gerçek. Şöyle bir örnek vermem gerekirse: Diyelim uzay geminizi uzakta gördüğünüz nokta kadar bir yıldıza kilitlediniz ve oraya doğru gidiyorsunuz normal hızda. Ekranda da bu yıldıza 1 yıllık mesafede olduğunuz ve mevcut hızınızla gittiğiniz takdirde yıldıza ulaşmanızın tam bir yıl süreceği yazıyor. Eğer bilgisayrınızı ve oyunu kapatmazsanız gerçekten de geminizin o yıldıza ulaşması bir yıl sürecektir. Allah'tan hyper drive (ağız alışkanlığı işte frameshift drive diyecektim) ınız var da evreni bükerek bu mesafeleri kısa sürede kat edebiliyoruz.
Oyunun anlatacak o kadar çok özelliği var ki: Ticaret, savaş, korsanlık, politik mücadeleler, madencilik, gemi alıp satmak ve ona parçalar ekleyip sökmek bunlardan sedece bir kaçı. Ve oyun halen gelişim sürecinde yakında oyuna eklenecek özellikler arasında gezegenler iniş yapabilme ve fps modu da bulunuyor.
Uzay simülasyonu sevin yada sevmeyin bence bilgisayar oyunlarına az biraz ilgisi olan herkesin bu oyundan bir şekilde haberdar olması gerekiyor. Yeni bir yazıda buluşuncaya kadar şimdilik hoşça kalın. Ben galakside kaybolmaya gidiyorum.
Commander Khan out.
Benim gibi bir uzay simulasyonu hastasıysanız wing commander'la başlayıp x wing alliance ile devam eden freelancer ile şahlanan x rebirth faciası ile sendeleyen ve sonunda da elite dangerous ile toparlanan uzay simulasyonları dünyasına yabancı değilsinizdir. Bu oyunların hepsiyle devasa evrenlerde köşe kapmaca oynayıp o uzay istasyonu senin bu uzay istasyonu benim gezip durmuşuzdur şimdiye kadar. Kah ticaret yapıp kah savaştığımız, gemimizi geliştirdiğimiz tüm bu oyunların hep boğazımızda düğüm olan bir noktası vardır. Hepsinde de o karşımızda duran devasa gezegenlere uzay gemimizle süzülürüz ama oraya asla iniş yapamayız. Sadece gezegenin yörüngesindeki uzay üstlerine inebiliriz o kadar. Bu her uzay simulasyoncu sunun rüyasıdır aslında. Ama bunu bize sağlayan bir oyun varmış da bizim haberimiz yokmuş aslında.
2010 yılında piyasaya çıkan ve bir çoğumuzun atladığı, boyutu yalnızca 200 Mega Byte olan bir oyun Evochron Mercenary. Steam daki yorumları okuduğunuzda da ortak kanının "ben bu oyunu nasıl atlamışım?" olduğunu göreceksiniz. Grafikleri hala inanılmaz güzel olan oyunun müzikleri ve ses efektleri de şaheser düzeyde. En önemli olanı ise bizim evrenimizde geçmesi. Evet yanlış duymadınız. Geminize atlayıp Alpha centauri'ye gidebilir veyahut Vega sistemine gidip oraları ziyaret ettikten sonra oradan da Orion ya da Sisirus takım yıldızlarını keşfedebilirsiniz. Hatta güneş sistemimize gelip dünyayı bile selamlayabilirsiniz bir derin uzay pilotu olarak.
Oyunun en can alıcı kısmı da burada başlıyor aslında. Oyundaki sayısız uzay istasyonun yanı sıra gezegenlerin bir çoğuna da iniş yapabiliyorsunuz. Hatta Terrain Walker isimli Mech benzeri robotu satın aldığınızda bu robotla gezen üzerinde yürüyebiliyor ve araştırmalar, madencilik ve savaş gibi pek çok aksiyona da girebiliyorsunuz. gezegenler üzerinde bulunan şehirlerde de ticaret yapabilir, uzay geminizi onarabilir ve ona yeni ekipmanlar dahi alabilirsiniz.
Daha önce denemeyenler ve türü sevenler için kesinlikle kaçırılmaması gereken bir oyun. 200 MB'ye bu garfikler bu sesler ve bu devasa evren nasıl sığdırılmış hayret edeceksiniz. Steam üzerinden 39 TL gibi uygun bir ücretle de satın alabiliyorsunuz bu şaheseri. Ancak oyunu oynamaya başlamadan önce tün tutorialları yapmanızı tavsiye ederim zira çok ayrıntılı bir simulasyon olduğunu söylemek isterim. Yeni bir yazıda buluşuncaya kadar hoşçakalın.
Hakan KAYA
Nihayet Pes 2016 demosu yayınlandı. Pes bu sene fifa dan erken davrandı ve oyunun demosunu bu gün itibariyle bizlerle paylaştı. Bu sene demoda iki stad ve yedi takım bulunmakta (ben PS4 üzerinden inceledim belirteyim) takımlar: Juventus, Bayern Munchen, Roma, Corintians. Palmerias, Brezilya ve Fransa şeklinde beş adet kulüp takımı ve iki adet de milli takım olarak yer alıyor. Stad olarak ise Juventus stadı ve Corintians stadı demodaki yerini almış durumda.
Grafiksel açıdan çok fazla bir değişiklik göremedim demoyu incelerken ancak oynanış ve yapay zeka açısından Pes 2015 'e göre oldukça geliştiğini söyleyebilirim oyunun. Öncelikle futbolcuların hareketleri ve topla olan münasebetleri çok daha yumuşak ve gerçekçi olmuş diyebilirim. Bu açıdan oyunu fifa ya biraz daha yaklaşmış buldum. Pes 2015 'teki o odunsu hareketler ve keskin dönüşler yerini daha soft bir oynanışa terk etmiş. Pes 2015 de siz topu ayağınıza alıp da hücuma kalktığınızda takım arkadaşlarınız bir kenarda piknik yapıyordu. Pes 2016 da ise onlarda sizinle beraber hücuma katılıyor ve hatta boş alanlara kaçarak sizden pas bekliyorlar. Savunmadaki oyuncularınız da rakip futbolculara zorlu anlar yaşatacak cinsten savunmalara imza atabiliyorlar. Gelelim kalecilere. Pes 2015 oynarken ben "Buraya kalas diksem daha faydalı olurdu dediğim çok gol yerken" Pes 2016 da gerçekten "kalede kaleci var kardeşim" dedirtecek cinsten kurtarışlar yapabiliyorlar.
Tabi ki bu oyunun full sürümü değil. Daha pek çok detayı görebilmek için oyunun çıkmasını beklemek lazım. Özellikle de dinamik hava durumu gibi yıllardır söylenen ve bir türlü ne pes ne de fifa tarafından gerçekleştirilemeyen o detayı görebilecek miyiz bakalım. Yani maça çöl sıcaklarında başlayıp da 20. dakika da balkanlardan gelen soğuk ve yağışlı hava kütlesiyle bir anda yağmura tutulup 90. dakika da yeniden açan güneşin sıcaklığıyla buram buram toprak kokusunu alabilecek miyiz. (Beklentilerim fazla mı yüksek oldu ne? Belki bu kadarını Pes 2026 'da görürüz nasipse) Ben bu dinamik hava durumu olayını demoda göremedim vesselam. İnşAllah ana oyunda görürüz.
Sonuç olarak Pes 2016' nın demosunu oldukça beğendiğimi söyleyebilirim. Bu sene fifa da çok bir değişiklik beklemiyorum zira fifa 15 de zaten hem grafiksel olarak hem de fizik motoru olarak zirve yapmışlardı. Lakin fifa 16 da beklediğim en önemli yeniliklerden birisi de rüzgarlı hava olacak. (ben bu hava durumu olayına biraz fazla taktım galiba) fifa 16 'nın demosu çıkana kadar pes 2016 demoyu oynamaya devam edeceğiz. fifa 16 demo çıktığın da onu da bu sayfalarda tanıtmaya çalışacağım. Yeni bir yazıda buluşuncaya kadar şimdilik hoşça kalın.
Hakan KAYA
Belki bu bahaneyle yeniden başlarım oyuna ama üşeniyorum birazcık, oyun çok geniş 😀
@salledacil O kadar mı kötü 😀 Optimizasyon sıkıntısı olduğunu okumuştum ama başka bişey duymadım
Ben bu oyunu eurotrucksimulator un uzay versiyonu olarak görüyorum, ve jump yaparken çok sıkılıyorum.