
Selamlar;
Sizin commodore 64 teybinin kafa ayar deliği sanki oyularak genişletilmiş gibi duruyor; normalde ince saatçi tornavidalarının ancak girdibi bir delik vardı.
Selamlar;
Sizin commodore 64 teybinin kafa ayar deliği sanki oyularak genişletilmiş gibi duruyor; normalde ince saatçi tornavidalarının ancak girdibi bir delik vardı.
Can bey turbo dizellere blow-off takıldığından bahsetmiş. Turbo dizellerde gaz kelebeği yok diye biliyorum; blow/off nasıl takılabiliyor? Hani oluyorsa ben taktıracağım da 🙂
33.600 modemler yeni çıktığında, dönemin Pc Magazine dergisindeki "BOCA"lamayın diyen UsRobotics reklamını hatırlayan var mı?
8051, PIC16f / 18F lere işlemciden ziyade mikrodenetleyici denmesi daha uygun olur. Bu farklı isimlendirme, mikodenetleyicilerin RAM ları ve programlarının saklandığı kalıcı belleklerinin (ve hatta güncel mikrodenetleyicilerde analog arayüzler, ethernet arayüzü, vs var) içlerinde barındırmasından kaynaklanmakta. Mikrodenetleyici ile belirli küçük bir işi yapmak üzere ufak programlar çalıştırılır, bilgisayardan bu noktada ayrılırlar. Bilgisayar işemcilerine kıyasya mikrodenetleyicilerin oyun alanı çok daha az talepkar ve fırtınalı; 8051 çeşitli eklentilerle günümüzde hala onlarca üretici tarafından üretiliyor, otomasyon, öğrenci projeleri gibi yerlerde yaygınlıkla kullanılıyor.
MOS 6502 reklamındaki bir detay çok ilginç; bir önceki modele göre dışardan clock sürücüsü ihtiyacını yok etmişler; ama hala daha RC veya kristal lazım diye de uyarıyor:) Heralde o zmn olduça maliyetli şeylermiş.
Kafa ayarı, kaseti okuyan kafanın banddaki yeri idi. Küçük bir vida yardımıyla kafanın düşeydeki yeri ayarlanıyordu, ve bu ayar siz müdahale etmeseniz de zaman içinde kayıyordu. Belli bir kafa ayarı ile kaydedilmiş oyunları açmak için yine aynı kafa ayarıyla okuma yapılması gerekliydi. Zaman içinde elinizde değişik kafa ayarı isteyen kasetler birikiyordu.
Bu kafa ayarı karın ağrısının çözümü olarak, "oyun çekici" bilgisayarcılarda commodore teyplerine ufak bir ledli devre takılmaya başlanmıştı. Led en parlak yanacak şekilde kafayı tornavida ile oynuyordunuz, kafa ayarı yapılmış oluyordu; daha sonra başa sarıp oyunu yüklüyordunuz. O zamanlar oyunun çalıştırılma safhası da mücadelenin bir parçasıydı.
İşte en baştan beri beklediğim tozlu raflar bölümü. Ama şaşırdığım bi nokta tüm bu işler 4 yılda mı olup bitmişti? Tek kelimeyle bir tarihe tanıklık etmişiz, bir değişimi yaşamışız. Ekrandaki o 3dfx logosu döndükten sonra hayat duruyordu.
3Dfx in hayatımıza katma değeri, yok olmasından yıllar geçse de nvidia ve ati den çok daha fazla. 3Dfx de bir yaramaz çocuktu, geldi her şeyi değiştirdi ve her yaramaz çocuğun kaderini yaşayıp yok oldu. Artık bu yaramaz çocukların nesli tükendi galiba, son 10 yıldır gelişim olsa da böyle bir devrimi yaşayamıyoruz. Bugün, 5-6 yıl önce oynadığım oyunlara göre tek fark artan çözünürlük ve fps. O eskilerdeki aldığım tadı ve keyfi bulamıyorum artık.
Reklam deyince; öncelikle buradaki yayınları takip eden kişilerin ortak özelliğini düşünmek gerekir. Ben 98 yılında diamond monster grafik hızlandırıcı kartımı almadan önce Levent abinin ilgili yazısını okuduğumdan beri bu yayınları takip ediyorum. (Mrk ettim acaba bu yazı halen darhhw de yayında mıdır?) Eh şimdi bir tarafta da takipçiler arasında hayatında CRT monitör görmemiş olanlar da var. Ne olursa olsun buradaki herkesin ortak noktası: bu konular hakkındaki merakı ve satın aldıklarında fiyat/performans oranını arttırma isteğidir.
Firmalar; bu yayınları takip eden, soru soran, ürün fiyatını muadilleri ile kıyaslayan, kusurları öğrenmeye çalışan kitleyi haliyle çok sevmezler. Firmalar için iyi müşteri sormadan, fiyata aldırış etmeden, eksikleri görmeden, akıllarındaki marka imajı ile satın alarak (sözde)"teknolojiyi takip eden" kişilerdir. Sonuç olarak reklam alınmasına kimsenin itirazı ola(!)maz; fakat kaynak açısından firmalardan, takipçi profili dikkate alındığında, çok şey beklenmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Bu "kaynak" problemi sadece teknoseyire özgü değil tüm genel basının problemi. Ve tarafsız, objektif kalarak (Ki objektifliğin teknoseyir editörlerinin prensibi olduğunu biliyoruz) bu sorunun çözümü yok maalesef; bakın büyük basın kuruluşlarına, ne kadar tarafsızlar taktir size ait. Çok moral bozucu oldu kabul, ama bu durum tüm mutfak bölümlerinin geleneği 🙂
Ben de Murat bey gibi 200mmx den Amd Athlon K7 700Mhz ye geçiş yapmıştım. Alım sürecini hatırlıyordum, malum pc yenilemek o zaman için ciddi bütçe gerektiren önemli bir işti.
"AMD yanar" diye birçok yaftayı göğüsleyerek biraz da cesaretle AMD aldım, arada hatırı sayılır bir fiyat farkı vardı; hem de testlerde denk hızlardaki işlemcilerde AMD daha önde çıkıyordu. Fakat bir gerçek vardı ki, işlemci hakikaten çok ısınıyordu. Murat beyin videoda işlemciden ayırdığı o etrafı paravanlı slot işlemci fanı yetmiyordu, pc birkaç kere ısıdan kapanmıştı. Bunun üzerine o dönemde bulunabilen tek fan olan "diana" marka küçük fanlardan üç adet yan yana takarak heatsink in üstünü komple fanla kaplamıştım; sorun da böylece çözülmüştü.
Sonuç olarak bugün de AMD kullanıyorum:)
"abi apache var, pitonun aynısı tek fark auto yok" sözleri tekrardan çınladı kulaklarımda..
Switchlilerin daha dayanıklı olduğu konusunda Levent abiye katılmıyorum. Benim quickshot 1 im vardı, arkadaşımda ise klasik 2 vardı. Quickshot 2 nin her hafta bir yönün çıt çıtı bozulurdu; bozulunca da o yöne doğru bir boşluk oluşurdu joystickte. Ben ise quickshot 1 im ile commodore u emekli ettim, tek söyleyebileceğim sorun zaman içinde çubuğun üstündeki buton bozulmuştu.
Çıtçıtlı josticklerin zaman içinde çıtçıtları bozulurdu, yönlerden birisini veya daha kötüsü butonu kaybedersiniz. Hepsi aynı fonksiyona sahip iki tuşun olma nedeni de belki de buydu işte, böylece diğer düğmeyle oyuna ara vermeden devam ederdiniz 🙂
O dönemde mahalledeki bilgisayarcı dükkanın arka tarafında joystick tamiri için yer tertip etmişti; hurdalardan çıkardığı yaylı çıtçıtları bozulanların yerine takıyordu.
94 yılında ilk pc mi almıştım, escort marka idi, 486 dx2-66 işlemcili. Ancak 1.5 yıl sonra meraktan garanti etiketini yırtarak içine baktığımda; üzerinde cyrix işlemci olduğunu fark ettim. İşlemci üzerinde "heatsink" de yoktu. Muhtemelen pek bir fark yoktu intel ile ama satarken bahsetmemişlerdi bile. O zamanlar bilinçlenmem için biraz zaman gerekiyordu herhalde.
Fakat net hatırlıyordum açılışta "cx 486 dx2-66" yazıyordu, ordaki "cx" cyrix'i ifade ediyormuş. Açılış ekranı bir şekilde işlemcinin ne olduğunu söylüyordu; belki de bu yazı bir jumper ayarı ile geliyordu. Tabi açılıştaki o yazının intelden başka işlemci üreticisi bilmeyen birisi için bir anlam ifade etmesi biraz zaman aldı..
Daha önceden de düşünülmüştü sanırsam; bir bölümde de bu malzemelerle bir bilgisayar toplansa ve üzerine windows kurulsa, zamanın oyunlarından çalıştırılsa çok güzel olur. 486 sistem ve windows 3.1 (4 disket kurulumu vardı yanlış hatırlamıyorsam); Pentium ve win95 bir de üstüne vodoo 1 hızlandırıcı, müthiş nostalji olur.
Ben de 98 yılı başında voodo 1 li diomand moster ımı alarak 3D ile tanıştım; ekran kartı bu karta, bu kartta monitöre bağlanırdı. İlk iş gidip glide destekli oyun bakmak olmuştu. Oyunlar açılırken voodo kartı devreye girerdi, bu esnada görüntü gider gelirdi, sonra 3Dfx logosu dönerdi ekranda. Birde voodo ile ilgili bir bölüm de yapmak farz 🙂 Konu mankeni muhtemelen yine diomand kartı olacaktır.
Gösterilen 4 hızlı ve 32 hızlı infra creative cd-romlar benim de elimden geçti. İlk cd-romum olan 4 hızlı creative bozulduktan sonra uslanmadım, birazda şatafatına kanarak 32 hızlı infra almıştım. Onun da bozulması uzun sürmemişti; data cdlerini okumuyordu. Levent abinin yaptığı gibi dışarıdan besleyerek harici müzik oynatıcısı olarak kullandım. Yanlış hatırlamıyorsam hem 5V hem de 12V istiyordu ayrı ayrı, iki tane şu ayarlanabilir radyo adaptörlerinden kullanmıştım. Bu şekilde normalde gereksiz olan kumandası da baya işe yaramıştı. Kumanda demişken, bu kumandayı bilgisayarda işlevsel hale getirmek için bir yazılımı vardı, açılışta saatin oraya yerleşiyordu; bilgisayar açılışını 1 dakika kadar geciktiriyordu.. Bir süre "para vermişim" mantığıyla katlanmıştım. Ne zamanlardı ya..
Bu video serisi çok güzel olmuş. Teşekkürler LP.
Son bir saat içinde 189 ziyaretçi, 95 kayıtlı kullanıcı giriş yaptı.
Benim de 1541 disket sürücüm vardı; ama videodaki modelin bir üst revizyonuydu sanırım. Öndeki disket takılan bölümü krem rengi idi; mandal burkularak kapatılıyordu. Bu aşağıya bastırılan modellerde disketi tam ittirmeden bastırırsanız diskete zarar verilebiliyordu.
C64 ise eski kasa idi:) Ama pcb üzerinde kağıt değil metal iskelet vardı; metal iskelet aynı zamanda ısınınan yongaların üzerine basıyordu. Basılan yerlerde beyaz termal macun vardı; onları leke sanıp temizlemiştim; çocuk aklı işte:) Fakat bu şekilde de sorunsuz 10 yıl kullandım.
Ataç ile reset atıyordum ben de. Mahalleden arkadaşımda benden özenip aynısı yapınca (daha doğrusu rastgele yerlere değdirince) c64 bozulmuştu. Eskişehir dimsofttaki gözlüklü ağabeye (samırım adı Melih ti) bir entegre değiştirilerek tamir ettirmiştim. Değiştirilen entegre soketliydi, lehimleme gerekmemişti; ama yanan entegrenin ne olduğunu hatırlayamıyorum; üzerinden çok zaman geçmiş.