Mars’ı Dünyalaştırma (Terraforming)

Büyük bilim insanı Carl Sagan, Mars’ta hayat bulursak eğer, o yaşamı korumak adına Mars’a bir şey yapmamamızı söylemişti. Onlar mikroorganizma olsa bile Mars onlara aitti ve Sagan bu sözünde haklıydı, yaşama saygı konusunda Dünya’da çok başarılı olamasak bile uzay yepyeni, temiz bir sayfa ve Dünyada yapılan hataları tekrarlamamak için harika bir yer.

“Ama Mars yaşam barındırmıyorsa, o zaman Mars’ı Dünya’ya benzetebilir miyiz?” diye sorgulamaya devam etmişti Sagan. Kızıllığı ile ne kadar güzel olsa da, çok az oksijene sahip, sıvı suyu bulunmayan ve çok fazla ultraviyole ışığa maruz kalan bir gezegen Mars. Ama bütün bunlar “daha fazla hava” sayesinde sorun olmaktan çıkabilir. Yüksek hava basıncı ve sıcaklık, yüzeyde sıvı suyu mümkün kılabilir, ısınan Marsta bitki yetiştirebilir ve havasını nefes alacağımız bir atmosfere dönüştürebiliriz. Mars yeni bir Dünya olabilir. Çünkü Mars, Güneş’in “yaşam kuşağında yer alıyor.

Bizim Dünyamız

Dünyamızın ve Güneş Sistemi’nin şartlarına göre evrimleştik. Dünya üzerinde yaşayan bütün canlılar evrim ağacının dallarında, içinde bulunduğumuz koşullara göre tırmandı. 1 Atmosfer diye tabir edilen 1013.25 milibar (hPa) yüzey basıncı, Güneş’in yaşanabilir Goldilock (habitable zone / yaşanabilir kuşak) bölgesinde uygun sıcaklık ve sıvı su bulunacak bir bölgede bulunmamız ve 78% Nitrojen 21%Oksijen atmosfer karışımı gibi birçok değişken şarta göre şu anki halimize geldik.

Yeryüzündeki bildiğimiz türde hayatın var olabilmesinin tek nedeni sıvı sudur. Suyun sıvı halde bulunabilmesi sayesinde muazzam çeşitlilikteki yaşam, tüm yeryüzünü kaplamıştır.

Güneş’ten ve dış uzaydan gelen radyasyonun manyetik alanımızdan ve ozon tabakamızdan geçen miktarında sorunsuz yaşayabilecek bir şekilde adapte olduk. Bunlar bizim şartlarımız. Uzayda başka gezegenler ararken de bu parametreleri göz önüne alıyoruz. Çünkü biliyoruz ki, böyle dünyalarda bizimkine benzeyen canlı türleri olabilir. Ama bu arayışın en büyük itici gücü; böylesi dünyalarda bizlerin de özgürce nefes alarak, engin denizlerinde yüzerek yaşayabilmemiz.

Yabancı Dünyalar

1995’ten beri Güneş Sistemi dışında gezegenler keşfediyoruz. Nisan 2017 itibari ile 3.475 onaylanmış ve binlerce onay bekleyenGüneş Sistemi dışı gezegen (ötegezegen / exoplanet) kataloglandı. Bunların birçoğunun şartları bizim için uygun değil.

Süper Dünyalar diye tabir ettiğimiz gezegenlerin yerçekimi bize fazla geliyor. Yıldızlarına fazla yakın gezegenlere sıcak dünyalar diyoruz, atmosferinde bol hidrojen-helyum ve yüzeylerinde amonyak okyanusları bulunan Dünya’nın on katı büyüklüğünde gezegenlere mini-neptün diyoruz. Bulunan birçok diğer gezegen ise, Jüpiter‘i yanlarında cüce bırakacak kadar büyük. Bu gaz devlerinin atmosferlerinde yaşayan canlılar veya sıcak, soğuk ya da bol radyasyonlu çeşit çeşit gezegenlerde evrimleşmiş birçok türler bulunabilir. Şüphesiz böylesi canlılar astrobiyolojik olarak inanılmaz bir zenginlik olacaklardır. Ancak böyle gezegenlerde yaşayamayacak olmamız onları “ünlüler” listesinden indiriyor, bir Kepler-296e yada Kepler-438b kadar ilgi çekmiyorlar.

Güneş Sistemi’nin mavi incisi Dünya’nın bir benzerini, neredeyse açgözlülük diye tabir edilecek bir şekilde arıyoruz. Hem kütle olarak gezegenimize benzer, hem de kendi yıldızlarının yaşanabilir “Goldilock” bölgesinde bulunan yüze yakın gezegen keşfedildi. Ancak böylesi uzak objelerin atmosferlerini analiz etmek çok zor. Yakın gelecekte yöntemlerimiz geliştikçe elbette atmosfer olarak bizim için elverişli gezegenler de bulacağız. Ve bunları uzak gelecekte gidip yerleşeceğimiz olası yerler olarak kataloglayacağız.

Elbette bugünün teknolojisi ile en yakın yıldıza erişmemiz dahi çok çok zor. Orion projesi gibi teorik olarak işler duruma gelen projeler bile, Proxima Centauri için en kısa ulaşım süresini 50 yıl verirken şu anda yıldızlar arası yolculuk bize hala biraz uzak. Ancak bu sonsuza kadar böyle kalmayacak.

Açlık, yoksulluk, gelir dağılımı adaletsizliği ve savaşlar yüzünden gezegenimizin birçok bölgesi keşfetmeye çalıştığımız gezegenler kadar yaşama düşman hale gelmiş durumda. Buraları düzeltmeye çalışmak çok daha kolay iken, neden yerleşecek yeni gezegenler arıyoruz ki?

Birçok insan artık başka gezegenlere yayılma fikrini desteklemiyor, “Dünya’yı mahvettik başka gezegenleri mahvetmeyelim” ya da “virüs gibiyiz” argümanlarını öne sürüyorlar. Evet şu anki alışkanlıklarımız zararlı olsa da Ortaçağ’dan beri çok yol kat ettik. Zamanla yaşadığımız yeri ve canlıları koruyacak gerekli olgunluğa da ulaşacağız. Bunun yanında, türümüzün devamlılığı için, hayatta kalmamız için başka dünyalara ulaşmak zorundayız.

Tıpkı Dünya’nın geçmişindeki türlerin %99unu yok eden doğal afetler gibi bizim uygarlığımızı da kıracak olaylar yaşanacaktır. Er ya da geç yakınımızdaki bir yıldızın süpernovaya dönüşmesi, bize yönlü bir gamma ışını patlaması veya en basitinden, durduramayacağımız bir asteroid Dünya’yı yaşanamaz kılabilir. Afetler konusunda çok şanslı olsak dahi, doğal kaynaklar elbete bir gün tükenecektir. İşte bu sebepler ile gözümüz sürekli başka dünyalar arıyor.

Yeni evlerimiz

Ama yerleşeceğimiz ilk başka dünyalar uzak bir yıldızda olmayacak. Gözlerimiz başka bir yıldızın ışığında kamaşmadan ve yabancı bir dünyanın kumsallarında yeni güneşimizin sıcaklığını hissetmeden çok önce kendi Güneş sistemimizin gezegenlerine ve aylarına yerleşmiş olacağız. Mars şüphesiz ayak basacağımız ve koloniler kuracağımız ilk gezegen olacak, onu daha uzak gelecekte Venüs atmosferinde kurulacak koloniler ve/veya Jüpiter’in aylarına, özellikle Europe ve Callisto‘ya kurulacak koloniler izleyecek

Peki neden Mars? Çünkü diğer bütün adaylardan daha dost canlısı, yüzeyinde bizi kavuracak sıcaklıklar veya yakındaki bir gaz devinden kaynaklanan ölümcül dozda radyasyon yok. Üstelik yüzeyinde bir zamanlar sıvı su vardı, atmosfer basıncı yüksekti ve atmosferi de kalındı, bizler için çok daha uygun, belki de yaşanabilir bir gezegendi.

Ve tekrardan o hale getirebiliriz, Marsı mavi bir gezegen yapabiliriz. Daha ileri gidip Venüs’ü de dünyalaştırmamız mümkün olabilir. Uzak yıldızlarda bile yaşanamayacak gezegenlerin yüzeylerini kendi ihtiyaçlarımıza uygun hale getirebiliriz.

Dünyalaştırma (Terraforming)

Dünyalaştırma bir gezegen mühendisliği alanıdır. Tam tercümesi “Dünya şekline büründürme” olan bu kelime bize Jack Williamson isimli yazarın 1942’de yazdığı bir bilimkurgu öyküsünde kazandırıldı. Bir gezegeni dünyaya benzetme fikri ise 1910’da Octave Beliard tarafından, uydumuz Ay’a atmosfer kazandıran ve üzerinde bitki yetiştirdiği, tehlikedeki türlere ev sahipliği yaptırdığı öyküsü “A Day in Parisian in the 21th Century” isimli hikayesi ile ortaya çıktı.

Dünya’daki deneyimlerimize bakarak, bir gezegenin çevresel yapısını değiştirebileceğimizi biliyoruz, bunu zor yoldan Dünya’yı ısıtarak öğrendik. Eskiden sadece bilimkurgunun bir alanı olsa da, bugün küresel ısınmaya sebep olmamız bile bir gezegenin iklimine, atmosferine etki edebileceğimizin bir kanıtı. Sadece sanayimizin yan ürünü olarak bile bir gezegeni ısıtacak sera etkisine sebep oluyoruz, küresel anlamda etki edebiliyoruz. Bu da demektir ki eğer bir gezegeni bizler için yaşanabilir hale getirmek istesek, gerek hayal gücümüz gerekse teknolojimiz buna izin veriyor.

1990 yapımı Total Recall filmi, bir Mars kolonisinde geçen hayatı ve Mars’ın terraform edilmesini ele alan başarılı bir bilimkurgu yapıtı olarak karşımıza çıkmıştı.

Carl Sagan 1961’de Venüs’ü ve 1973’te Mars’ı nasıl dünyalaştıracağımıza dair fikirlerini Science dergisi ile paylaşmıştı. O zamandan beri hayal gücümüz ve teknolojimiz boş durmayıp yeni bize yeni fikirler sağladı. Özellikle son yıllarda Mars’a gönderdiğimiz robotların esas amacı Mars’ın eskiden sahip olduğu yoğun atmosferi ve dolayısıyla sıvı suyu nasıl kaybettiğini anlamaya yönelik. Her geçen gün kızıl gezegenin bu koşullarını nasıl kaybettiğini anladıkça, gelecekte yaşanır koşullar yaratıp bu koşulları nasıl korumamız gerektiğini de daha iyi anlıyoruz.

Dünyalaştırmanın önündeki en büyük engel kısa vadede getirisi olmaması ve paradır. Şu anki ekonomik yapı buna yakın zamanda izin veremez. Çünkü Mars’ın terraformu birkaç yüzyıl, hatta bin yıl sürecektir. Ancak toplam maliyeti Dünya ülkelerinin bir yıllık “bütün” askeri harcamalarının (yaklaşık 2 trilyon dolar) sadece bir kaç katıdır.

Mars teknolojik ve teorik olarak mümkün bir hedeftir. Venüs ise oldukça zorlu olacaktır ve teknolojik olarak henüz mümkün değildir. Europe ve Titan gibi uzak uyduların ise tam dünyalaştırılmaları pek mümkün değildir. Ama bu uydularda kalıcı yerleşim yerleri kurmaya bir engel yoktur.

Mars’ı Dünyalaştırmak

Eğer bugün Dünya’yı karbon salınımı ile kirlettiğimiz gibi Mars’ı “kirletseydik” ihtiyaç duyduğu ısınmayı sağlar ve orayı yaşanır bir yer yapmak için ilk adımları atmış olurduk.

Mars’ı dünyalılaştırmanın en temel yolu, belki de atmosferini “kirletmek”.

Böylesi bir çalışma en iyi tahminle günümüzden yüzyıl sonra başlayabilir. Getirisi ise mavi-yeşil bir gezegen olacaktır. Harcanacak emeğe karşılık böyle bir hazineye paha biçilemez.

Mars şu anda 7 aktif araç ile gözlem altında. Her gün bu gezegenle ilgili yeni bir şey öğreniyoruz. Kutuplarında ve toprağının altında bolca su buzu var, ayrıca yüklü miktarda donmuş karbondioksit de içeriyor. Çok soğuk veya çok sıcak değil. Dünya’nın 38%’si kadar olan yer çekimine teorik olarak insan vücudu adapte olabilir, kozmik ve Güneş kaynaklı radyasyondan düşük bir ölçüde de olsa koruyacak bir atmosferi var. Ve en önemlisi, oraya gönderdiğimiz çok sayıda robotun verdiği bilgilere göre, bir zamanlar bizler için çok daha uygun bir gezegendi.

Örneğin yörüngede ki MAVEN uydusu, Mars’ın manyetik alanının zayıflığından dolayı güneş rüzgarlarının etkisiyle sürekli atmosfer kaybettiğini gösterdi. Yüzeyde ki robotlar ise kızıl gezegenin bir zamanlar üstünde sıvı su bulunduğunu ve hala yüzeyinin altında su buzu bulunduğunu doğruladı.

Mars’ın özellikle kutup bölgelerinde bol miktarda karbondioksit buzu ve su buzu bulunuyor. Hatta soğuk Mars atmosferinde zaman zaman “karbondioksit karı” yağdığı da görülüyor.

Mars’ı dünyalaştırma işlemi de öncelikle atmosferden yola çıkmak zorunda, Şu anda Mars’ın atmosfer basıncı, Dünyadakinin 1%’inden daha azdır, bu sebeple yüzeyinde sıvı halde su barındıramaz. Ancak Mars, Güneşimizin yaşanabilir bölgesinin (habitable zone) dış sınırına yakındır. Bu da demektir ki yükseltilmiş atmosfer basıncı ile yüzeyde sıvı su bulunduracak kadar ısı ve ışık alabilir.

Şimdi biz önce Mars ve Dünya atmosferlerini karşılaştırıp sonra da yapılması gerekenleri inceleyelim:

MARS DÜNYA
Basınç 6 hPa 1013hPa
Karbondioksit 96% 0.04%
Argon 2.1% 0.93%
Nitrojen 1.9% 78.08%
Oksijen 0.145% 20.94%

Yüzey sıcaklığı ve atmosfer basıncı

Öncelikle bu atmosferi bizimkine benzetmeliyiz, ısıtmalıyız. Ortalama -63 santigrat derece ile Mars biraz fazla soğuk.

Atmosferin CO2 bakımından zengin olması ve kutuplarda da (özellikle güney kutbunda) donmuş CO2 (kuru buz) bulunması bizim yararımıza. Zira bu bir sera gazıdır ve termal enerjinin hapsolmasını sağlar. Nasıl ki fosil yakıt kullanan sanayimiz karbon salınımı ile Dünya’da sera etkisini arttırıp sıcaklığın kaçmasını engelliyor ve küresel ısınmaya sebep oluyorsa, Mars yüzey sıcaklığını da aynı şekilde sera gazları ile arttırdığımızda bu sıcaklık karbondioksit sayesinde gezegende hapis kalacaktır.

Sıcaklık arttıkça kutuplardan daha fazla kuru buzun çözülüp atmosfere karışması ile zincirleme bir reaksiyon oluşur. Daha fazla karbondioksit hem sera etkisini hem de atmosfer basıncını arttıracaktır. (Kutuplardaki kuru buz rezervleri ile yaklaşık olarak Dünya’nın %30’u miktarı bir atmosfer basıncı -Everest dağının tepesinde ki kadar- beklenmektedir). Bu basınç, basınçlı kıyafet giyme ihtiyacını ortadan kaldırmaktadır ancak, hava hala zehirli ve solunamayacak kadar “incedir”

Terraforming işlemlerinin ileri safhalarında bile, yüzeyde gezinirken koruyucu kıyafetlerimizi çıkaracağımız seviyeye gelmemiz kolay olmayacak.

Mavi Mars

Birkaç derecelik sıcaklık artışı kutuplarda zincirleme bir reaksiyon başlatacak miktarda kuru buz sublimleşmesi için bize yeter. İlk ısıtma için birçok farklı yöntem önerilebilir. Örneğin atmosfere, asteroidlerde ve uydularda bolca bulunan amonyak katmak sera etkisini arttırabilir (Amonyakta bulunan Nitrojen sayesinde). Ya da Titan’da bolca bulunan Metan ve diğer hidrokarbonları kullanarak sera etkisine katkıda bulunabiliriz. CFC (kloroflorokarbon) gazlarının kullanımı da sera etkisini oldukça verimli bir şekilde arttırabilir. Ancak bildiğimiz gibi artık salınımları yasak olan bu gazlar ozon tabakalarını yok etmektedir.

Başka bir fikir de, yörüngeye Güneş ışığını yansıtan ince PET filmi yada benzeri bir malzemeden yapılan aynalar yerleştirip, bunlarla kutuplardaki kuru buzun çözülmesine yardımcı olmak ve gezegeni ısıtmaktır. Bununla birlikte hali hazırda Mars’a ulaşan Güneş ışığını daha verimli kullanmak amacıyla koyu bir toz tabakası ile kutupları kaplayıp daha çok ısınmalarını sağlamak da bir çözüm olabilir. (C-tipi kayalar olan Phobos ve Deimos’un renkleri bu amaca hizmet edecek kadar koyudur).

Mavi Mars: Mars’taki su buzları eridiğinde, bu görselde gördüğünüz alçak bölgelerin suyla kaplanacağı ve büyük okyanuslar oluşabileceği hesaplanıyor.

Ya da bu iki uyduyu kullanmak yerine koyu renkli algler ve yosunlar kullanılabilir. Böylesi mikroorganizmalar atmosferdeki karbondioksidi karbonhidratlara dönüştürürken düşük miktarda oksijen üretimi sağlarlar. Özellikle 26 Nisan 2012 tarihli Alman Havacılık ve Uzay Merkezi’nin (DLR) raporuna göre, Mars Simülasyon Laboratuvarı’nda (MSL) yürütülen çalışmalarda sadece 34 günde yosunların Mars ortamına uyum sağladığı ve şaşırtıcı derecede verimli fotosentez kabiliyeti gösterdikleri tespit edilmiştir.

Amonyak dolu asteroid çarptırmak veya Titan’dan gaz ithal etmek yerine yörüngeye aynalar yerleştirmek ve yosunları kullanmak daha verimli ve ucuz olacak gibi gözüküyor. Özellikle böyle aynaları asteroid madenciliği sayesinde uzaydan çıkartılan hammaddeler ile doğrudan uzayda üretmek, Dünya’da üretip fırlatmaktan çok daha kolay ve ucuzdur. Önümüzdeki yüzyıl içinde uzayda bu şekilde madencilik ve üretim yapabilecek duruma gelinecektir.

Yüzeyi ısıtıp atmosfer basıncını arttırdık. Yükselen atmosfer basıncı uzaydan gelen radyasyon miktarını daha da azalttı. Basınç ve sıcaklık sayesinde kutuplardaki su buzu eriyerek eski okyanus ve göl yataklarını tekrardan doldurdu. Sıcaklık arttıkça yer altındaki buz rezervleri de eriyerek ve buharlaşarak ekosisteme dahil olup, gezegenin okyanus seviyesini daha da arttıracaktır. Şimdi sıra yoğun karbondioksit atmosferi nefes alabileceğimiz bir şeyle değiştirmekte.

Buzların erimesi ve kalınlaşan atmosferle birlikte, Mars’ta bitki yetiştirme imkanı olacaktır. Geniş bir yeşillendirme çalışmasıyla, Mars’ı ormanlarla kaplı, kendi doğal dengesini koruyabilen bir gezegene dönüştürebiliriz.

Yeşil Mars

Bitki ekiminden önce Mars topraklarını bitkiler için daha uygun,organik bir hale getirmemiz gerekiyor. Bu sebeple Mars’ı eski dostlarımız algler, yosunlar ve diğer mikroorganizmalar ile doldurmalıyız. Bu mikroorganizmalar Mars’ın yoğun CO2 ortamından faydalanarak hem toprağı karbon ve diğer organikler ile dolduracak, hem de oksijen üretimine katkıda bulunacaklardır. Bitki ekimi yapılabilecek toprak zenginliği elde edildiğinde de, kızıl gezegen mavi-yeşil bir bahçeye dönüştürülecek şekilde ekilerek, ormanlarla kaplanacaktır.

Özellikle genetik mühendislik, bu aşamada Mars koşullarına daha iyi uyum sağlayabilecek mikroorganizma ve bitki üretimine şu anda bile olanak sağlamaktadır. Yeterli oksijen zenginliği elde edildiğinde, bir zamanların kızıl gezegeninin ekosistemi hayvancılık ile tamamlanacak ve kendi kendine yeter, düzenli bir hale gelecektir.

Dünyalaştırma tamamlandığında yüzyıllar geçmiş olacak ancak üzerinde yaşanacak, gurur duyabileceğimiz yeni bir dünyaya sahip olmuş olacağız.

Mars, yüzyıllar içerisinde aşama aşama dünyamıza benzemeye başlayacak.

Yeni Mars, eski sorunlar

Mars dünyalaştırıldıktan sonra elbette sorunlar bitmeyecek. En büyük problem manyetosferin yetersizliği ile atmosfer kaybının devam edecek olması olacak. Güneş rüzgarlarının etkisiyle kaybedilen atmosfer oldukça düşük miktarda olsa da, en nihayetinde milyonlarca yıl içinde etkisi hissedilebilir. Bir diğer problem olan radyasyon ise, şu anki kadar ciddi bir problem olmayacaktır.

Manyetosfer olmadan radyasyonu bir tek yoğun atmosfer yalıtıyor olacak ve elbette bu belli ölçüde bir koruma sağlasa da, en nihayetinde dünyadaki radyasyon dozundan daha yüksek olacaktır. Yine de bilim insanları, yoğun atmosfer altında alınacak radyasyon dozunun ölümcül olmayacağı ve canlıların bu koşullara adapte olabileceği konusunda hemfikir. Zaten Çernobil civarındaki yoğun bitki örtüsüne bakarsak, doğanın radyasyona adaptasyon konusunda oldukça başarılı olduğunu görebiliriz. Gelecek bir kaç yüzyıl içerisinde de, teknolojimiz yoğun radyasyon ortamlarında yaşayabilmemizi sağlayacak meyveler verecektir.

Mars’ın olmayan manyetik alanı ve düşük kütleçekimi nedeniyle, Güneş rüzgarları tarafından atmosferi sürekli süpürülüyor. Bizim oluşturduğumuz yeni ve kalın atmosferin uzun vadedeki kaderi de bu olacak.

Atmosfer kaybını önlemek için, gezegene manyetosfer sağlayacak bazı fikirler mevcut. Örneğin Mars’ın yörüngesinde inşa edilecek ve gezegeni çevreleyen, güneş enerjisiyle çalışan elektro-mıknatıslarla dolu bir halka gerekli manyetik alanı sağlayabilir. Bu ve birkaç benzeri fikir, dünyalaştırmayla kıyaslanınca bile oldukça “uçuk” kabul edilse dahi, teorik olarak mümkünler. Üstelik önümüzde ki yüzyıllar hatta bin yıllar içerisinde böylesi mühendislik çalışmaları o zamanın sanayisi için çok daha kolay ve mümkün projeler haline gelebilir.

Marsın en büyük problemi ise Dünyaya kıyasla düşük yer çekimidir. Buraya gidip yerleşecek insanlar zamanla bu ortama alışacak. Gelecek nesiller buraya adapte olmuş şekilde doğacak ancak, Mars’ta uzun yıllar yaşamış ya da bizzat Mars’ta doğmuş birinin Dünya’ya gidip sağlıklı bir yaşam sürdürmesi mümkün değil. Dünya’nın güçlü yer çekimi, Mars’ın düşük yerçekimine adapte olmak için zayıflayan kemik yapısı ve fizyoloji için yıkıcı olacaktır. İnsan fizyolojisini, değişen şartlara karşı koruyacak ve güçlendirecek genetik modifikasyon teknolojisi mümkün değil veya mevcut değil ise “Marslıların” Dünyalılardan farklılaşması kaçınılmazdır.

Mars’ta yetişecek insan nesilleri, düşük kütleçekimi nedeniyle Dünya’da olduğundan daha uzun boylu ve zayıf kemik yapılı olacaklardır. Bu kişiler Dünya’ya geldiklerinde gezegenimizin 3 kat fazla olan kütleçekimi karşısında ayakta durmakta ve yürümekte büyük zorluk çekecekler. Bugün de çok uzun boylu insanlar benzer kemik ve kas problemlerini gezegenimiz üzerinde yaşıyorlar.

Ne kadar zor görünse de Mars’ın yeni bir Dünya yapılması teorik olarak ve teknolojik olarak mümkün. Elimizdeki yöntemler ile Venüs’ü dünyalaştırmaktan çok daha kolay ve olası. Eğer önümüzdeki yüzyıl içinde dünyalaştırma işlemi başlayacak olursa, harcanacak emek ve yönteme göre birkaç yüzyıl ve birkaç bin yıl içinde Mars yeni bir Dünya haline gelebilir.

Mars mavi-yeşil bir gezegen olduktan sonra sıra daha zorlu bir hedef olan Venüs’e gelecek. Çok daha zorlu olacak bu gezegenle ilgili kolonizasyon ve dünyalaştırma fikirlerine başka bir yazımızda değineceğiz. Güneş sistemimizde ki diğer cazip adaylar Titan, Europa, Ganymede, Callisto ve Ceres’ta da şüphesiz gelecekte koloniler kurulacaktır. Ancak dünyalaştırmak için düşük kütleleri ve Güneş’ten uzaklıkları ile uygun hedefler değiller.

Örneğin Titan atmosferini soğuk olduğu için ve Güneşten uzaklığı sayesinde koruyabiliyor. Çevresine yerleştirilecek aynalar ile güneş ışığını yoğunlaştırıp Titan’ı ısıtsaydık, zamanla atmosferini kaybetmesine sebep olurduk. Üstelik Titan ve Europa’daki var olması muhtemel canlılar nedeniyle bu uyduların doğalarıyla oynamamız doğru olmazdı.

Berkan Alptekin

kaynak: kozmik anafor

BeğenFavori PaylaşYorum yap

Neden Kitap Okumalısın?

 

Resimdeki adam Elon Musk. Belki tanımışsınızdır. Tüm dünya için çok önemli bir insan. Asıl konumuza girmeden önce kendisini ve yaptığı işleri kısaca tanıtmak istiyorum.


Musk, Paypal’ın kurucularından. Paypal ki dünyada elektronik bankacılığın var olmadığı, her işinizi şubeye giderek hallettiğiniz bir dönemde ortaya çıktı ve internet bankacılığını başlattı. Bugün şubeye gitmeden bankacılık işlemlerinizi yapabiliyorsanız bu Paypal ve dolayısıyla Musk sayesindedir.

Musk, dünyanın en güçlü özel uzay şirketi SpaceX’in sahibi. SpaceX şu an uzaya gönderilen roketleri başarıyla yere indirerek uzaya gidiş maliyetlerini olağanüstü miktarda düşürdü. 2018’de Mars’a araç gönderen ilk özel kuruluş olacak. Musk’ın hayallerinde Mars’ı yaşanılabilir bir gezegene dönüştürmek ve insanlığı Dünya dışına yaymak var.

Musk, aynı zamanda elektrikli araba şirketi Tesla Motors’un sahibi. Tesla’dan önce elektrikli arabalar çok yavaş, derme çatma ve menzili kısa araçlardı. Şimdiyse Tesla sayesinde elektrikli araçlar bildiğimiz araçlarla rekabet edebiliyor. Ve bu pazar Musk sayesinde hızla büyüyor. Musk, yenilenebilir enerjiyi daha üretken, daha kullanışlı ve daha ucuz yapacak projelere imza atıyor. Böylece küresel ısınmanın olmadığı bir dünyanın temellerini yaratıyor.

Elon Musk’ın yaptığı işleri burada ayrıntılarıyla anlatmam mümkün değil. Kendiniz araştırmalısınız. Fakat şunu bilin, kendisi bütün bunlara sıfırdan başladı. Ailesinden gelen bir sermayesi yoktu. Ve şimdi çok para kazanmanın yanı sıra yaptığı işler sıradan bir işadamının yaptığı işler değil. O, hem dünyayı dönüştürüyor, hem teknolojimizi çok ileriye taşıyor, hem de insanlığı Mars’a taşıyacak adımlar atıyor. Çok övdükleri ve vizyoner dedikleri Steve Jobs, sadece daha güzel teknolojik oyuncaklar tasarlamıştı. Bu adamsa dünyayı gerçekten değiştiriyor.

Bizde de sık sık tartışılır. “Biz de yeni Elon Musk’lar, Steve Jobs’lar yetiştirebilir miyiz” diye sorulur. Kimi “bizden bir cacık olmaz” diyerek köşesine çekilir. Kimi zaman da politikacılar gaza gelip böyle insanlar ve böyle atılımlar yaratacağımızı söyler ama pratikte hiçbir şey olmaz.

Elon Musk’ı böyle bir vizyoner yapan şey neydi biliyor musunuz? Çok basit bir şey: Kitap okuma alışkanlığı. Ashlee Vance tarafından yazılan biyografisinde Musk’ın bir çocukluk resmini gördüm. Resmi webde bulamadığım buraya koyamadım. Resimde bütün aile bir kamp kurmuştu ama hepsinin elinde bir kitap vardı. Ailece kitap müptelası olmuşlardı. Bir aile düşünün, her bir bireyin elinde sürekli bir kitap var. Aile üyeleri bir araya toplandığında herkes kitabını çantasından çıkarıp okumaya ve tartışmaya dalıyor. Rüya gibi. İşte Musk’ı çok geniş bir perspektife sahip kılan ve ne yapacağını bilen birine dönüştüren şey buydu. Ki bu sadece onun için geçerli değil. Bütün aile büyük şeyler başardı, kardeşleri ve kuzenleri de çok önemli işler yapıyorlar.

Bizdeyse tam tersi. Türkiye’de ortalama bir ailede kimse kitap okumuyor, bir araya gelip kitapları tartışmıyorlar, birbirleriyle kitap değiştirmiyorlar. Hatta kitap okumayı bırakın doğru düzgün ciddi bir konuda sohbet bile edemiyorlar. Akşamları bütün aile bir araya geldiğinde eğer herkes kendi tablet/telefon/bilgisayarında sosyal medya veya komik videolara gömülmemişse TV’deki mide bulandırıcı yarışmaları veya yaratıcılığın zerresinin bulunmadığı dizileri saatlerce izliyor. Eve gelen misafir bile ya telefonuna gömülüyor ya da iki saat TV izleyip gidiyor. Kitap okumak mı? Asla.

Bazen çocuklardan biri kitaplara merak salacak olursa çocuk hemen engelleniyor. Ya “okuyup da anarşik mi olacaksın” ya “fazla okuma delirirsin” ya da “biraz da kutsal kitabı okusana” gibi bahanelerle durduruluyor. Çocuğun eline oyun oynayacağı teknolojik bir cihaz verip kendisini hiç geliştirmeden bir köşede durmasını istiyorlar. Çocuk okumadığı zaman da “biz okumasını söylüyoruz ama dinlemiyor” diye geveliyorlar.

Bu durum sadece eğitimsiz kalmış kişiler için geçerli değil. Burası okumuş cahiller ülkesi. Üniversite mezunu insanlar bile kitap okumamakla övünebiliyorlar. Bu gözler hayatında okuduğu en son kitabın, çocukken öğretmen zoruyla okuduğu Cin Ali olduğunu övünerek söyleyen yüksek lisans mezunu insanlar bile gördü.

Türkiye’nin sorunu sadece okumamak değil. Okumamakla övünmek ve hatta okuyan insanlardan nefret etmek. Kitap okumanın faydasız bir şey olduğu bahanesinin hiçbir mantıklı yanı yok. Kitap okumanın ne faydası mı var? İşte Elon Musk, kitap okumanın neden önemli olduğunun kanıtı. Peki, saatlerce TV izlemenin bir faydası var mı? O yarışma ve dizilerin size ne kazandırdığını söyleyebilir misiniz? Tamam, 7/24 kitap okuyun demiyorum. Hiç kimse bunu yapamaz. Ben de ve diğer kitap okuyan pek çok insan da yeri geliyor dizi izliyor, maç izliyor, oyun oynuyoruz ama kitap okumayı hayatından tamamen çıkarmanın bir anlamı yok. Eğer öyle yaparsan kaba bir cahile dönüşürsün ve daha da kötüsü neye dönüştüğünün farkında bile olmazsın. Kitap okumalısın, belki Musk gibi zengin olmayacaksın ama senin, çocuklarının ve bütün toplumun gelişimi için önemli adımlar atacak insanlar kitap okuyanların arasından çıkacak. Senin de hayata bakışın değişecek, dünyada olan bir şeyi daha net olarak anlayabileceksin. O kadar çok şey öğreneceksin ve hayal gücün o kadar genişleyecek ki daha önce hayal bile etmediğin harika bir dünyanın kapısından içeri girmiş olacaksın.

kaynak: iwinoa.com

BeğenFavori PaylaşYorum yap
Önceki yorumları gör 12 / 21

Kapitalizm Uzayda Yeni Sömürü Alanları Açıyor

SpaceX CEO’su Elon Musk, bugünden bir ay önce Meksika’da düzenlenen Uluslararası Uzay Bilimi Konferansında şirketinin Mars’ı kolonileştirme planını “insanı birden fazla gezegende yaşayabilen bir tür haline getirmek” başlığıyla açıkladı.

Musk’ın sunumu sosyal medyada ve medyada büyük ilgiyle karşılandı ve tartışıldı. SpaceX’in planına göre ilk seferde 100 kişiyi Mars’a götürecek bir yolculuğun 2023’te1 yapılması planlanıyor. SpaceX, bu tarihten itibaren her 26 ayda bir kez2 yeni bir insan grubu göndermeyi planlıyor. Eğer her şey planlandığı gibi giderse Musk’a göre ilk seyahatten 30-40 yıl, en geç 100 yıl sonra Mars’ta bir milyon kişilik bir koloni nüfusuna ulaşılabilir.


Şu an Mars’a bir insan göndermenin maliyetinin 10 milyar dolar olduğu hesaplanıyor. Musk, bu maliyeti kişi başına 100 bin dolara indirmeyi hedefliyor ve bunun için bazı teknolojik çözümlere güveniyor.

Plana göre 100 kişi kapasiteli bir uzay aracı yapılacak ve bunu uzaya çıkarmak için 1961-1975 arasında, Ay seyahatlerinde kullanılan Satürn 5 roketlerinden 3 kat daha büyük bir roket yapılacak. Bu roket, uzay aracını yörüngeye çıkardıktan sonra kalkış yerine dikey iniş yapacak3. Roket bu kez yakıt tankerini alıp yeniden yörüngeye çıkacak ve yakıt ikmalinin ardından yakıt tankeri ile roket tekrar yere inecek. Uzay gemisi ise yeni nesil itici roketlerinin yanı sıra Güneş panellerinden destek alarak 80 günde Mars’a ulaşacak. Uzay gemisi geri dönüş için yakıt taşımayacak. Böylece maliyet azalacak. Geri dönüş yakıtı, doğal kaynaklarından faydalanılarak Mars’ta üretilecek.

Musk’ın hedefleri son derece iddialı. O, önümüzdeki on yıl içinde sadece araştırma yapıp dönecek bir astronot ekibini değil, bunun da ötesine geçerek koloni kurmanın ilk adımlarını hedefliyor. Nihai hedef ise gezegeni Dünya gibi yaşanılabilir hale getirmek(terraforming). Bunun için yeterli kaynak bulmak, oraya gidecek araçları ve ekibi hazırlamak gibi sorunların bu kadar kısa sürede nasıl çözümleneceğini ve planın başarılı olup olmayacağını zaman gösterecek.

20. yüzyılın en büyük bilim insanlarından Carl Sagan, eğer Mars’ta yaşam bulursak o yaşamı korumak için gezegene dokunulmamasını öğütlemişti. Sagan’ın, Mars’ın dünyalaştırılmasına dair teorileri “eğer yaşam barındırmıyorsa” koşuluna bağlıydı. Ki bugün bilimsel araştırmalar, Mars’ı ve Güneş Sistemimizdeki yaşam bulundurma olasılığına sahip diğer gök cisimlerini incelerken, tek hücreli düzeyinde de olsa yaşam bulaştırmamaya ve o cisimlerin olası ekosistemlerine zarar vermemeye çalışıyorlar. Buna rağmen Curiosity uzay aracı ile Mars’a tek hücreli canlıların bulaştığı düşünülüyor.

Mars’ta yaşamın bulunmadığından emin değiliz. Geçtiğimiz yıllarda Mars atmosferinde metan gazının da bulunduğu keşfedildi. Bu, orada yaşamın olduğuna dair bir işaret mi yoksa bu metan gazı jeolojik kaynaklı mı? Bu henüz cevap bekleyen bir soru. 2015’te Mars’ta sıvı suyun varlığına dair güçlü bir kanıt elde edildi. Bu da bilim çevrelerinde Mars’ı kirletmeme tartışmalarını bir kez daha gündeme getirdi. Orada sıra dışı koşullarda yaşamayı başaran tek hücreli canlılar olabilir. Kendi gezegenimizde bile böyle canlılar var. Mars’ın bu gizemleri daha fazla araştırılmayı hak ediyor. Fakat SpaceX ve benzeri uzay şirketleri ise Mars’ta yaşam bulunmadığından tamamen emin olma zahmetine girmek istemiyorlar. Onlar bu etik sorunu umursamıyorlar. Orada bir koloni kurarak kapitalizme yeni alanlar açma hedefi dışında her şeyi görmezden geliyorlar. Kapitalizmin varlığı altında bilimsel yöntem, sermayenin çıkarlarına bağımlı kılınınca hiçbir ahlaki kural kalmıyor. Elon Musk’ın 27 Eylüldeki sunumu; teknik ayrıntılara ve maliyet hesaplarına odaklanıyordu, projenin bilimsel faydalarına veya etik problemlerine değil.

Peki, Mars’ın dünyalaştırılması mümkün mü? Bu soruya kısaca evet denilebilir. Venüs’ü dünyalaştırmak için gereken teknoloji, günümüz teknolojisinin sınırlarını aşarken, Mars’ı günümüz teknolojisiyle bile dünyalaştırmak mümkün. Bunun maliyeti ise 2 trilyon dolar olarak hesaplanıyor ki yapılacak işin büyüklüğü karşısında bu oldukça düşük bir rakam. ABD’nin nükleer silah programına ayırdığı 1 trilyon doların iki katı.


Mars gezegeninin bir zamanlar yeterli bir atmosferi, okyanusları ve hatta yaşamı barındırmış olabileceği tahmin ediliyor. Fakat gezegenin atmosferini koruyan manyetik alanının olmaması nedeniyle Güneş rüzgarları her yıl atmosferinin bir kısmını uzaya savuruyor. Bugün bile devam eden bu süreç, Mars’ın atmosferi yüz milyonlarca yıl içinde gitgide seyrelttiği için gezegenin ikliminin soğuduğu, okyanuslarının kaybolduğu ve -eğer var olduysa- yaşamın yok olduğu düşünülüyor.

Mars’ı dünyalaştırmak için atılması gereken ilk adım gezegeni ısıtmaktan geçiyor. Musk bunun için termo-nükleer bombaların kullanımını önermişti. Fakat bilim çevrelerinde daha çok önerilen yöntem, atmosferine karbon salmak. Bugün, gezegenimizi her geçen gün biraz daha yaşanmaz hale getiren küresel ısınma, Mars için gerekli görülen bir şey. Mars, atmosferine karbon salındıkça ısınacaktır. Bu da kutuplardaki karbondioksit buzlarını eritecek, gezegeni daha da ısıtacak ve atmosfere arzu edilen yoğunluğu verecektir.

Mars’ın ısınmasıyla birlikte yer altındaki ve kutuplardaki su buzunun eriyeceği ve Mars’ın tekrar okyanuslara kavuşacağı tahmin ediliyor. Bu noktadan itibaren gezegende yaşamı başlatma ve atmosferini dönüştürme süreci başlayacaktır. Gezegene, atmosferde bulunan yüksek orandaki karbondioksidi fotosentez yoluyla oksijene çevirecek bitkiler, algler ve yosunlar yerleştirilmesiyle atmosferi de zaman içinde solunabilir hale gelecektir. Güneşin ultraviyole ışınları ise daha kalın bir atmosferde sorun olmaktan çıkabilir.

Fikrin günümüz teknolojisini aşan tek kısmı manyetik alan sorununu çözmek. Eğer bu sorun çözülmezse Mars, milyonlarca yıl içinde tekrar şu anki halini alabilir. Bu sorunu çözmek için ortaya atılan öneriler, şu an teknolojimizin sınırlarını aşıyor. Bu sorun da yüzyıllar içinde gelişen teknolojiyle birlikte çözülebilir.

Mars’ın dünyalaştırılmasının önündeki en büyük engel yine kapitalizmin kendisidir. Çünkü bu süreç yüzyıllar, hatta bin yıllar sürebilir. Fakat insan medeniyetinin kapitalizmin varlığı altında o kadar zamanı yok. Kapitalizm, sadece Sanayi Devriminden bugüne geçen 200 yılda dünya ekosistemine ciddi zararlar verdi. Tarih boyunca görülmemiş bir toplumsal eşitsizlik yarattı. İki büyük dünya savaşı ile sayısız bölgesel çatışmaya sebep oldu. Ve şu an, insanlık nükleer bir savaştan hiç de uzak değil. Binyıllar sürebilecek dünyalaştırmayı bir kenara bırakalım, Musk’ın 30-40 yıl içinde milyon kişilik kendine yetebilen koloni fikri için bile zamanımız kalmamış olabilir.

Mars’ı dünyalaştırmak, ancak önce kendi dünyamızda sürdürülebilir ekonomiyle mümkün olabilir. Kapitalizm gibi istikrarsız, sürdürülemez bir toplumsal sistemin varlığında yüzyıllarca sürecek bir işe girişmek imkansızdır. Kapitalistlerin Mars’ı dünyalaştırmaktan söz etmesi sadece projelerine toplumsal destek sağlamak içindir. Dünyayı yaşanmaz hale getiren bir düzenin, başka bir gezegeni yaşanılabilir hale getirebileceğine inanmak için bir neden yok.

İnsanların cam kubbeler altında yaşadığı bir Mars da kapitalistler için yeterli olacaktır. Çünkü bu şekilde de gezegenin doğal kaynakları ve oraya götürülecek binlerce işçi sömürülebilir. Eğer Mars’ta kalabalık koloniler kurulabilirse küresel kapitalizmin elinde hem kaynak hem de pazar olarak kullanabileceği ikinci bir gezegen olacak ki bu kapitalizm için devasa bir adımdır, sömürü için çok büyük bir alan açılmasıdır.

Mars’taki yaşam ihtimalini görmezden gelerek orayı dünya kaynaklı maddelerle kirletmek ve gezegeni yeniden şekillendirmek, hepsinden önemlisi gezegenin kaynaklarını ve oraya yerleştirilen insanları sömürmek, Avrupa merkentalizminin diğer kıtalardaki doğayı ve insanları umursamadan gezegeni fethetmesine benziyor. Örneğin; Amerika, Okyanusya ve Afrika kıtalarının kolonileştirilmesi döneminde yerli halk soykırıma uğrar ve köleleştirilirken ve doğal kaynaklar yağmalanırken, milyonlarca Avrupalı, bu yeni keşfedilen kıtalara göç etmişti. ABD’deki uzmanlar şimdiden kapitalizmin o zamanki genişleme dönemini anarak aynısını Mars için tartışıyorlar. Elon Musk, “Mars’ta çok uzun bir süre iş çok olacak ama işçi olmayacak” diyerek Mars’ın büyük bir emek talebi olacağını vurguladı. Yeterli parayı toplayan herkese Mars’ta yeni bir yaşam vadediyor. Forbes’un haberine göre Mars Topluluğu Derneğinin başkanı Robert Zurbin, Mars’a yerleşme sürecinde, ABD’de 17 ve 18. yüzyıllarda uygulanan göç politikalarının örnek alınması gerektiğini belirtti. Mars’ın madencilik için çok zengin kaynaklara sahip olduğunu vurgulayan Zurbin, Mars’a götürülecek işçiler hakkında, “bu insanları teşvik etmek gerekiyor. 17. yüzyılda Amerikan şirketleri kıtaya çalışmaya gelen göçmenlere şirketleri üzerinden hisse veriyorlardı. Belki böyle bir yöntem izlenebilir” dedi. Zurbin’in açıklamaları sermaye sınıfının Mars’tan ne beklediğinin çarpıcı bir ifadesidir.

Kapitalizm, yeni sömürü alanları açmak için uzaya yöneliyor. Bugün itibariyle uzayla ilgili faaliyet gösterme amacıyla kurulan şirket sayısı 800’ü geçmiştir. SpaceX bunlardan sadece birisidir. SpaceX gibi şirketler ve Hindistan, Rusya, Çin gibi devletler uzaya doğru taşımacılık işini karlı bir sektöre dönüştürmüştür. Virgin Galactic ve Blue Origin gibi şirketler uzay turizmini geliştirmekte ve bundan kar elde etmeyi hedeflemektedir. Yeterince parası olan herkesin uzayda konaklayabileceği uzay otelleri projeleri ortaya çıkıyor. Ay’ın, Mars’ın, Asteroid Kuşağı’nın ve Güneş Sisteminin diğer bölgelerinin zengin madenlerini dünyaya taşıyacak ve bu işten yüksek kar elde edecek şirketler kuruluyor. Planetary Resources bunlardan biridir. Uluslararası Uzay İstasyonunda uzay tarımı deneyleri yapılıyor. Uzaya kurulacak fabrikalar tartışılıyor. Musk, Mars seyahati için geliştirilecek yeniden kullanılabilir dev roketlerin uluslararası ticaret için de kullanılabileceğini söylüyor. O; bu roketlerin, New York’tan Tokyo’ya bir saat içinde kargo taşıyabileceği iddiasında.

Mars’ı yaşanılır kılmaktan söz eden sermaye çevrelerinin 3. dünya savaşına hazırlık mahiyetindeki çalışmalarda bulunması, kendi devletlerinin polis devleti inşasına doğrudan katılması tesadüf değildir. Planetary Resources kurucuları Sergey Brin ve Larry Page, sahibi oldukları Google şirketi ile ABD’nin tüm dünyayı gözetlemesinde başlıca rol oynamaktadır. Blue Origin’in kurucusu Jeff Bezos da Amazon ile bu ağın parçasıdır. Blue Origin ve SpaceX’in geliştirmekte olduğu yeniden kullanılabilir roket teknolojisi Amerikan devleti tarafından stratejik birer silah olarak görülmekte olup desteklenmektedir. Bu nedenle ABD, uzay şirketlerinin yabancı işçi çalıştırmasını yasaklamıştır.

Uzay araştırmalarının itici gücü bilim değil, askeri ve ekonomik getiridir. Bilimsel kazanç sadece bir yan ürün olarak ortaya çıkar. Bu günümüzde böyle olduğu gibi geçmişte de böyleydi. 20. yüzyıldaki uzay yarışı, iki süper güç arasında roketlerin sergilendiği bir gövde gösterisi yarışıydı. John F. Kennedy, NASA müdürü James E. Webb ile yaptığı bir sohbette bunu açıkça ifade etmişti: Yaptığımız her şey Ay yolunda Rusları geçmek için.. Yoksa bu kadar parayı harcamamamız gerekir, çünkü ben uzayla ilgilenmiyorum. Bu bedeli karşılayacak tek şey Sovyetleri yenip, geride kaldığımız birkaç yılı sonlandırmak. Tanrı’nın da yardımıyla, onları geçtik…

Ekonomik ve askeri olarak hiçbir getirisi olmayan ve gelecekte de bir şey kazandırması ihtimali bulunmayan uzay projelerine ise fon ayrılmamaktadır. Örneğin, New Horizons’tan önce yarım düzine Plüton görevi gözle görülür birer askeri-teknik karşılığı olmadığı iptal edildi ve New Horizons, 700 milyon dolar gibi düşük bir rakamı güçlükle bulabildi.

Kapitalizmin varlığı altında sadece askeri çıkarlar ve sömürü alanları açma hedeflerinin izin verdiği şeyler yapılabilir. Tabii eğer ondan önce nükleer bir savaş gezegenimizi kül etmezse. Bilimin, sermaye çıkarlarına dahil edilmediği, toplumsal eşitsizliğin son bulduğu istikrarlı bir ekonomide ise çok şey başarılabilir. Mars’a bilimsel araştırmalar için insan gönderilebilir. Yaşam bulunmaması koşuluyla Mars,dünyalaştırılabilir. Jüpiter ve Satürn’ün yaşam olasılığına sahip uyduları başta olmak üzere Güneş Sistemimizin çeşitli köşelerinde de çok daha fazla araştırma yapılabilir. Bunun için gerekli olan şey sosyalizmdir.

Dipnotlar

1 Bazı kaynaklarda bu tarih 2025 olarak da görülüyor.
2 Dünya ile Mars en yakın konuma 26 ayda bir kez geliyor.
3 SpaceX yeniden kullanılabilir roketleri 2015 sonundan itibaren birkaç kez geri indirmeyi başardı.

iwinoa.com

BeğenFavori PaylaşYorum yap